Biraz beklettiğimi biliyorum, işte karşınızda yeni bölüm.
Medyada Alessandra'nın koleksiyondaki en önemli tasarımını görebilirsiniz. Ayrıca bu tasarım yaratıcısı Olivier Rousteing imzasıyla Balmain'ın "2016-2017 Sonbahar/Kış Moda Şovu" çerçevesi içinde sergilendi. Kıyafeti esasında Brezilya'lı manken Alessandra Ambrosio taşıdı. Tüm bunları size aktarma gereği duydum çünkü bu koleksiyonun baştan aşağıya gerçek bir sanat eserini olduğunu düşünüyorum. Tasarımı öylece buraya koyunca sanki çalıyormuşum gibi hissettim. Bu güzel kıyafetin esas kredisi Oliver Rousteing'e aittir.
İyi okumalar!
---
Oradan oraya koşup, topuklu ayakkabılarla bana tepeden bakan modellerimin arasından geçerek hepsine yetişmeye çalışıyordum. Kulisin içi tam bir kaostu ve ben aklımı kaçırmak üzereydim.
Parmak uçlarım gerginlik yüzünden uyuşup buz tutmuşlardı. Arkadan bir düğmesi asla kapanmayan elbisenin sorununu gidermeye çalışıyordum. Herkes tepemde bağırıyor, olmadığını söylüyordu. Birazdan hepsine bağırarak küfür edecektim ve buradan kovacaktım. İnanın bana sahne arkasında yalnız olsam daha iyi iş çıkarırdım.
Bir yandan koleksiyon sergilenmeden önce kapatılan podyum ışıkları ve yükselen alkışlar artık çok az vaktim olduğunu söylüyor, bir yandan da sürekli giyip çıkarma yüzünden bollaşan düğme yuvası benimle inatlaşıyordu. Elbisemin oraya kapanmayan bir düğmeyle çıkmasına asla izin veremezdim.
"Off, olmuyor bu!" Linda beni mankenin arkasından itip kendi yerleşti. Küçük bir tutturma iğnesiyle düğmeyi olması gerektiği yere geçirdiğinde, rahatlamıştım. Sahne arkasında bana yardım etmek için bölüm öğretmenlerimizden izin almıştı ve neredeyse sabahtan beri benimleydi. Sayamadığım kadar yardımı dokunmuştu.
Bu yaptığına hayat kurtarmak denirdi.
"Tamam, tamamız. Her şey tamam." kızı kolundan tutup diğer mankenlerin arasına olması gerektiği sıraya yerleştirdim. Artık sadece sunucunun çıkıp bu geceyi anlatmasını beklemek vardı. Yapmam gereken hiçbir şey kalmamıştı, tüm o telaş, haftalardır süren koşuşturma bitmişti. Şimdi tek yapmam gereken modellerim gelip giderken onları buradaki ekrandan izlemek, en sonunda da Fernando'yu koluma takıp podyumda yürümekti. En güzel ve kendinden emin gülümsememle.
"Alé!" Alberto'nun sesini duyduğumda en arkada benimle bekleyen Fernando'nun yanından ayrıldım. Alberto ileride, kulise çıkan merdivenlerin başında bekliyordu. Üzerinde şık bir şeyler vardı. Davetimi geri çevirmeyeceğini biliyordum.
"Sana şans dilemeye geldim." dedi beni aşağıdan süzerek. Sonra merdivenleri hızlıca çıkıp yanıma ulaştı. "Çok güzel görünüyorsun."
Başımı önüme eğsem de, arkada dağınık bir topuzla tutturulmuş saçlarım yüzümü saklamaya yetmedi. "Teşekkür ederim." dedim. "Geldiğine çok sevindim."
"Tabii ki gelecektim!"
"Alessandra! Buraya gelmen gerekiyor!" ona cevap vermeme fırsat kalmadan arkadan yükselen ses, gitmem gerektiğinin habercisiydi.
"Ben gideyim, sonra görüşürüz. Geldiğin için tekrar teşekkür ederim." dedim birkaç adım gerileyip. Onun da artık gitmesi gerekiyordu. Güvenlikler görür görmez dışarı postalarlardı.
"Hey," beni kolumdan tutup, dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Vücudum panikle titrediğinde ne yapacağımı bilemedim. Anın çabucak bitmesini beklemekten başka çarem kalmamıştı. Nefesi yüzümü gıdıkladığında geri çekildiğini fark edebilmiştim sonunda. "Şans için." dedi gözlerime bakarak ve sonra merdivenleri hızlıca indi. Kendisinden biraz daha kısa bir adamın ve sarışın bir çocuğun yanından geçip giderken arkasından bakakaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
in the night. neymarjr
Fiksi PenggemarYine de sakin kalmaya çalışıp sesimi yükseltmeden ona sordum; "Bak, insanlıkla sorayım. Benden uzak durman için ne yapmam gerekiyor?" dedim. Sesim çatallanıyordu. Bana olması gerektiğinden daha fazla yaklaşıp, kafasını hafifçe yüzüme eğdi. Hayatım...