Kendimi hızla geri çektiğimde ikimiz de birbirimize şaşkın bir şekilde bakıyorduk. Ağzımı açıyordum ama sesim bir türlü çıkmıyordu. Durumu toparlamam gerekiyordu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Bunu yapabilirdim, ben Princeton'da okuyordum. Bu işin altından kalkabilirdim.
"Özür dilerim, amacım kesinlikle bu değildi." Calum'un vereceği tepkiyi beklemeden koşarak lavaboya gittim. Kapıyı kilitledikten sonra aynadan kendime baktım. Dudağımın etrafı cips kırıntılarıyla doluydu ve iğrenç görünüyordum.
Ellerimi ve ağzımı yıkarken az önce olanları idrak etmeye çalışıyordum. Tamam, onu öpmüş olabilirdim ama bu kadar abartmamın anlamı yoktu. Derin bir nefes alarak lavabodan çıktım. Calum bıraktığım yerde değildi. Yukarıya çıktığını düşünerek merdivenlere yöneldim. Beklediğim gibi oradaydı. Camın kenarında durmuş, bembeyaz manzarayı izliyordu. Yanına gittiğimde dışarıyı göstererek konuştu. "Fırtına dinmiş gibi görünüyor, tekrar başlamadan eve gitsek iyi olur."
"Çantamı aşağıda bıraktım. Onu alıp geleyim." Hızlıca merdivenlerden indikten sonra koltuğun üstünde duran çantamı aldım. Etraftaki çöpleri de elime sıkıştırarak yukarıya çıktım. Montlarımızı ve eldivenlerimizi giydikten sonra dükkandan çıktık. Soğuk hava yüzüme vurduğunda ciddi anlamda canım yandı. Calum cebinden anahtarı çıkardı ve kapıyı kilitledi. O sırada ben de elimdekileri çöpe attım.
Karın üstünde yürümek düşündüğümden de zordu. Hayatımda hiç bu kadar fazla kar görmemiştim. Fırtına başlamadan eve gitmek için hızlı yürümeye çalışıyorduk ama her adımımızda kara battığımız için bu pek mümkün görünmüyordu. Neyse ki birkaç adım ötemizdeki caddenin karı temizleniyordu.
Normal şartlarda caddeye varmamız yaklaşık on beş saniye sürerdi. Şimdi ise bir dakikadan fazla sürmüştü. Sonunda kendimizi caddeye attığımız için şükretttim. Neyse ki kitapçıyla çocukların evi arasındaki mesafe fazla değildi. Bu sayede fırtına başlamadan eve varmıştık.
Evin içi, beklediğim kadar sıcak değildi. Yine de dışarıya oranla daha sıcaktı. Lisa ve Luke çoktan gelmiş, mutfakta yemek yapıyorlardı. Michael ve Ashton da televizyonda maç izliyorlardı. Yemek yapma konusunda pek başarılı olmadığım için mutfağa girip ayak altında dolanmak yerine salona geçerek koltuklardan birine oturdum. Dışarıda fırtına yeniden başlamıştı. Eve nasıl döneceğimizi bilmiyordum.
Calum peşimden salona girdi ancak benden en uzak koltuğa oturdu. Bilerek mi yapmıştı emin değildim ama birbirimizden kaçmamız doğru olmazdı. Sonuçta ikimizin de birbirine karşı hisleri vardı, bunun dışında da haftanın neredeyse her günü birbirimizi görüyorduk.
Lisa elindeki tabakları önümüzdeki sehpaya bıraktı. Luke da peşinden yemekleri getirdi. Neden masada yemediğimizi soracaktım ama Lisa beni kolumdan çekerek mutfağa götürdü.
"Faye, konuşmamız lazım." Endişeli görünüyordu. "Sorun ne?" Mutfak o kadar boştu ki bir sandalye bile yoktu.
"Nyle benden ayrıldı." Bunu telefonda da söylemişti. Daha fazla detaya ihtiyacım vardı. "Neden?"
"Yorulduğunu söyledi, ilişkimizin hiçbir yere gittiği yokmuş." Sesi titreyince derin bir nefes aldı ve devam etti. "Ona layık değilmişim. Benimle görünmekten utanıyormuş." Söyledikleri kabul edilemezdi. Bir kızı, özellikle en yakın arkadaşımı bu şekilde aşağılayamazdı. "Ben onun hesabını alırım. Şimdi senin moralini düzeltelim."
"Fırtına dinene kadar buradan çıkmamız mümkün değil. O yüzden bu moral düzeltme işini ertelememiz gerek." Koluna girerek onu salona sürükledim. "Güven bana, burada daha fazla eğleneceğiz."