Tabutunun yanında onun yüzü vardı. Gülümsüyordu. Tüm gözleri yaşla dolmuş insanlar ona bakıyordu. Luke bile bu fotoğrafın bunun için çekildiğini tahmin edemezdi.
Luke en iyi arkadaşlarımdan biriydi. Onun ölümünü duymak beni darmadağın etmişti. Sinirliydim bizi böyle bıraktığı için! Bir daha kahkahasını duyamayacağım için. Yanımda sessizce durmasından nefret ederdim ve şimdi hiç konuşmuyordu.
Aklımda o kadar fazla anı vardı ki, öldüğünü düşünmek beni yanıltıyordu. Liz oğlunun tabutunun önünden eğildi ve son kez yüzünü elleme cesaretini gösterdi. Ben ve Jack ağlamadıklarını göstermek için gözlük takıyorlardı. Daha fazla izleyemeyeceğime karar verdim. Dışarı çıkmak için ümit dolarken, Bay Hemmings beni durdurdu. Elinde krem renginde bir kutu vardı.
"Calum nerede?"
Calum cenazeye gelmemiş miydi? Gelmiş olması lazımdı. Luke ve Calum grubumuzdaki en sıkı fıkı tiplerdi. Lise sonda aralarına mesafe girmişti ama bunu atlattıklarını göstermek için geçen sene ki buluşmada Luke, Calum'un evinde kalmıştı. "Gecikmiş olmalı."
Bay Hemmings üzüntü ile baktı. "Olanlardan haberi var mı?"
Luke'a öldü bile diyemiyorduk. Kilisede olmamıza rağmen hala ölüm kelimesini onunla anmak bize korku veriyordu. "Evet var. Dün Michael ile konuşmuşlardı."
Bay Hemmings kafasını salladı. Elinde tuttuğu kutuyu bana doğru uzattı. "Bu kutuyu Calum'a verir misin?"
Kaşlarımı çattım. "Nedir bu?"
Bay Hemmings omuzlarını silkti. "Bilmiyorum. Luke'un eşyalarını üniversite yurduna taşıdığımız için odada sadece bu kalmıştı."
Kafamı salladım. "Calum'a bunu ileteceğim."
Luke'un bizlere bir şey bırakacağını düşünmüyordum. Çünkü kimse gençken ölümü düşünmezdi. O yüzden bize bir şey bırakmayışına anlam veriyordum. Kutuya beynimi yoğunlaştırmadan kafamı kaldırarak kiliseden çıktım.
Ağlamaktan ağırlaşan ve şişen gözlerimin altındaki nemi sildim. Üzerimdeki siyah elbiseyi en son amcam öldüğünde giymiştim. Onda bu kadar ağlamamıştım. Hatta ağlamamış bile olabilirdim. Fakat Luke için son kez giyinmiş oldum. Üzerimdeki elbisenin kumaşı beni boğuyordu. Boğazıma sarıyor beni öldürecek gibi tutuyordu. Sanırım, ölümden bahsetmenin sırası hiç değil.
Dışarı çıktığımda Michael ve Ashton Orean'ı tutuyorlardı. Sevgilisinin cenaze törenine gelmiş olması onun için büyük bir acıydı. Orean, birden dikleşti ve gözlerindeki yaşları hızlıca sildi. Ashton onun belinden tutacakken kollarından kaçtı bana doğru koşmaya başladı. Kaşlarımı çattım. Sarılmak için o kadar da samimi değildik. Sonuçta o Luke'un sevgilisiydi. Bir de bu kişi ile Luke'a çok yakın olduğum için kavga etmişsem, gerçekten samimi olmadığımızı rahatlıkla söyleyebilirim.
"Orean, iyi misi-"
Yanaklarının neden kıpkırmızı olduğunu anladım. Tokadı tam sağ yanağıma geçirdiğinde yüzümdeki acı ile yere savruldum. Orean deli gibi bağırmaya başladı. "Seni sürtük!"
Michael hızlıca araya girdi ve Orean'ı diğer tarafa fırlattı. "Kendine gel!"
Ashton bu sefer tamamen Orean'ın belinden tuttu. Orean sadece cebelleşerek bağırdı. "Onun yüzünden Luke öldü! Onun yüzünden buraya geldi! Sürtüksün! Luke senin içi-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kill with my heart
Hayran KurguBir gün gençliğimiz kayıp giden bir yıldız olacak. @Katharineblack