"Dokunma bana. Ah!" Sesin yankısı geliyordu. Artık daha da yakındaydı. Zaten fazla yakınımda değil miydi?"Bırak!"
"Yaprak!"
"Hayır!"
"Şişt güzelim sakin ol." Gözlerimi zorlukla aralamaya çalıştım. Rüya olmasını diledim sımsıkı kapattığım gözlerimle. Karşımda duran Alaz'dı işte.
"Bırak beni, lütfen yapma..."
"Şişşt sana bir şey yapmayacağım, güzelim lütfen sakin ol."
Güzelim?
Popomda ki eller yüzümü avuçlayıp göğsüne yatırdığında aldığım erkeksi koku sayesinde yatıştığımı hissettim.
Hayır hayır, bedenime zorla sahip olan birine inanamazdım.
"Bırak!"
Son kez doğrulmaya çalıştığımda sımsıkı yumduğum gözlerimi açtım. Yatakta boylu boyunca uzanmıştım. Ah! Yatakta mı boylu boyunca uzanmıştım? Uzandığım yer yumuşak bir yatağın konulduğu sıcacık bir oda değildi. Kaldırım taşına şiddetle yağan yağmurun altında uzanmıştım.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi...
Tek fark yanımda ki Alaz'ın ellerinin vücudumda arsızca dolaşması yerine saçlarıma masaj yaparak dokunmasıydı. Lanet olsun beni o adamdan son anda kurtarıp bu kaldırıma mı yatırmayı seçmişti. Belki evime götürebilirdi!
Az önce gördüklerim rüya mıydı. "Ben..." Diyerek doğrulmaya çalıştım.
"Sakin ol. Ben buradayım, güzelim." Erkeklerin zora kaldıklarında güzelim demelerinden nefret eder olmuştum artık. Gözlerim Alaz'ın vücudunda dolaşırken üzerine yapışan ıslak siyah tişörtü ve çıplak kollarıyla beni izliyordu. Benim gibi.
Boğazımı temizleyerek beni yasladığı kollarından ayrıldım ve kendime hayali bir nokta seçip oraya diktim gözlerimi.
"Az önceki adama ve kıza ne oldu?" Derin nefes alış verişleri sıklaştığında korkuyla ondan biraz daha uzaklaştım.
"Adam ve kız?"
"Bana gözünün önünde tecavüz etm eye çalışan o adam. Ve senden yardım istediğim halde beni umursamayıp öpüştüğün, ah pardon, seviştiğin o kız!" Kaldırımdan hızla kalktım. Kalktığım an omuzlarımdan bir şey yere düştü. Siyah bir deri ceket. Alaz'ın ceketi olmalıydı. Omuzlarımdan yayılan koku onun kokusu olduğuna göre... Hızla yürüdüm. Durum değerlendirmesi. Nasıl hissediyordum?
İyi hissetmiyordum, hemde hiç!
"Ah!"
Ona hesap sormadan nereye Yaprak! Seri hareketlerle ona dönerken burnum sert göğsüne çarptı. Yine o koku. Sakinleşip, sevilmeye ihtiyaç duyan bir kedi kucağına kıvrılmayı hissettiren o koku. Hayır, hayır. Sakın kalbini dinleme Yaprak! Derin nefes aldım. Onun kokusu unutabilmek için. Ah, lanet olsun. Burnuma bu kokusu dolarken nasıl onunla konuşacaktım ki?
Pekala konuşmazdım!
Yürüdüm. Kollarımı vücuduma kenetlerken dingin hava birdenbire bastıran yağmurun ardından çakan şimşek yüzünden çığlık atıp daha çok koşmaya başladım.
"Yaprak dur!" Sesini duyma Yaprak. Kulaklarımı ellerimle kapattım.
Güçlü bir gök gürültüsü. Ardından boğazımı yırtacak güçlükte bir tiz çığlık.
"Kaçma Yaprak, neyden bahsettiğini bilmiyorum. Dur!" Adımlarım yavaşlarken keçe gibi olan saçlarım yeniden ıslanmaya başladı. Saçlarımdan alnıma sonra burnuma, oradan da dudaklarımdan yol bulan yağmur taneleri soluğu iki göğsümün arasında alıyordu. Kolum hızla ters yöne çevrilirken gözüme o adam geldi. Kemerini açısı yüzüme tokat atışı... Sanki karşımda duran çocuk yapmıştı bunları. Ah, o yapmamış olsa da bunu engellememişti. Sonra beni kurtararak kaldırım taşına uzatmayı mantıklı bulmuştu. Vay canına!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİLİN KIZI #wattys2017
Literatura Kobieca18.yaş günümdü. Her şey mükemmeldi... Her şey olması gerektiği gibi.... Ta ki onu görene kadar. Bugün burdaydı. Yarın asla yanımda olmayacaktı. Bunu biliyordum. Ama onun geçmişten geldiğini nereden bilecektim ki. Kendimi büyüsüne teslim ettim. Ell...