Külkedisi 1

1.2K 130 86
                                    

Güzel mi güzel üvey anne büyük salona geçip şöminenin önündeki Ella'ya seslendi. Kadının ses tonu pürüzsüzdü. "Kahvaltı hazır sanıyordum." Kelimeleri iğneleyiciydi. Çünkü ilk defa kız geç kalkmıştı.

"Oh, hazır efendim. Ateşi tazeliyordum da." Kızın sesi ise kadınınkinin aksine inceydi. Kulakları dolduran hoş mırıltıları vardı.  

Üvey anne ikiz kızlarının yanına masaya giderken memnuniyetsizliğinide belli ediyordu. Derin bir iç geçirdi. "Bir daha her şey hazır olmadan bizi çağırma." 

"Peki efendim." Kız ateşin üzerinde ki demliği alıp üvey kız kardeşlerine çay doldurdu. Üvey anne gözlerini kısarak kızın suratını inceledi.

"Ella o yüzünde ki nedir öyle?" Kız ağzı hafif aralanmış bir şekilde elini yanağına götürdü. "Anlamadım?"

Bu sırada üvey kız kardeşlerinden bir tanesi gülerek annesine cevap verdi. "Ne olacak şöminenin külleri." 

Sarışın kız annesine mahcup bir şekilde bakarken, despot kadın kırmızı dudaklarını araladı. "Gidip temizlen hemen."

Ella önlüğünden havlusunu çıkarıp suratını temizlerken çirkin kız kardeşi Grimie onu itekledi. "Çayımıza toz düşüreceksin."  Kızın iteklenmesini komik bulan Lezlie kardeşine baktı. "Bizimkine yeni bir ad buldum. Külden kız." Masadaki herkes kahkaha atarken Grimie devam etti. "O kadar pis ki bakamıyorum. Pasaklı kedi!" 

Lezlie aklına gelen fikirle gözlerini kocaman açtı. "Külkedisi! Bundan sonra senin adın bu." 

Anneleri onlara gururla baktı. "Ah kızlar, ne kadar zekisiniz." Kadın daha sonra yanında ki sarışın kıza baktı. Güzelliğini herkes kıskanıyordu. 

"Affedersin bu tabak kimin için? Unuttuğumuz biri mi var?"  Masum kız gülümsedi. "Benim için."

Kadın alınmış gibi kıza baktı. "Kahvaltıyı hazırlamanı, servis etmeni ve bizimle oturmanı istemek haksızlık olur. İşin bitince yemeği tercih etmez misin Ella? Pardon Külkedisi?" 

Kız suratı asık bir şekilde çatal ve tabağını alıp aşağı inerken arkasından gülüyorlardı. 

Külkedisi... İsimlerin gücü vardır, sihirli heceler gibidir.

Bir anda adeta üvey annesi ve kardeşleri Ella'yı durmadan çalışan ve toz dan oluşan değersiz bir varlığa dönüştürmüşlerdi.

Kız yasladığı duvardan kafasını hırsla kaldırarak evden çıkıp babasından ona kalan tek şeyin yanına gitti. Adını Blue koyduğu Bembeyaz atının dalgalı yelelerini sıkıca tuttu. Ormana doğru atını hızlıca koşturmaya başladı. 

Ağaçların arasında rüzgar gibi koşan at özgürdü. Üzerinde ki Ella ise öyle hissetmiyordu. Sapsarı uzun saçları ve üzerinde ki mavi elbisesi at hızlandıkça uçuşuyordu.

Blue koştu, koştu ve koştu. Taki önüne kocaman boynuzları olan vahşi bir geyik çıkana kadar. 

At kişneyip şaha kalktığında Ella, Blue'nun yelelerini daha sıkı kavradı. Korkan hayvan geri geri giderken kız önünde ki geğiye bakıyordu. Çok geçmeden arkadan insan sesleri gelmeye başladı

Kız böyle bir güzelliğin avcılara yem olmasını istemediği için Geğiyi korkutup kaçırdı. Giden hayvanın ardından gülümseyerek bakan kız atını sürmeye devam etti.

Belkide her şey üvey kardeşlerinin acımasızlığı yüzünden olmuştu. Ormana kaçmamış olsaydı, Ella prensle hiç tanışmamış olabilirdi. 

Genç prens koyukahve atını dört nala sürerken etrafta kaçan geyikten izler arıyordu.

Birden ağaçların arasında atını durdurmaya çalışan bir kız sesi duydu. Teni porselen gibi bembeyazdı. Saçları güneş ışında parıldıyordu. İnce ve sakin sesi bir melodi gibiydi. 

Cinderella | Sebastian StanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin