....
Gün çoktan ağarmıştı, sabahın ilerleyen saatine doğruydu, Eva hala uyuyordu. Annesi çoktan uyanmıştı. Dün geceyi düşünüyordu. Eva'nın sesini duyduğunda, birden uykudan sıçramıştı. İyiyim dese de yine o rüyayı gördüğünü ve endişelendiğini biliyordu. Bu aralar sık sık oluyordu. Artık ona bu rüyaların bir anlamı olduğunu açıklaması gerekiyordu. Eva büyüyordu ve tıpkı Babası gibi bir şifacı olacaktı. Bunun için çok zorlu bir yolculuğa çıkması gerekiyordu ve gerçekten çok zor zamanlar geçirecekti. Eva çocukluğundan beri hep şifacı olmak istiyordu ancak ne kadar büyük bir sorumluluğun onu beklediğinin farkında değildi. Annesi biraz daha yanında kalması ve çocukluğunu yaşayarak mutlu olması gerektiğini düşünüyordu. Eğer erkenden bu evreye girerse, kötü sonuçlar doğurabilirdi. Derin bir nefes aldı, iç geçirdi. Eğer babası ölmemiş olsaydı her şey çok daha kolay olacaktı. Derin düşüncelere dalmıştı, göz pınarları sızladı. Düşünme ve endişelenme işini sonraya bırakıp, koltuk değneklerine uzandı. Kahvaltı hazırlamaya başlayacaktı, çok acıktığını hissediyordu. Sağ ayağını sürükleyerek mutfağa doğru yavaş yavaş ilerledi. Çaydanlığa suyu doldurup, ateşi yaktı. Dalgın gözleri, kocası Edgar'ı arıyordu. Onu kaybedeli, iki buçuk yıldan fazla olmuştu, ancak hala bu evde birlikte yaşadıkları duygusu Onu terk etmiyordu. Kocasını kaybetmenin acısını hiç atlatamadı, büyük bir aşkla bağlıydı Edgar' a. Mutfakta yiyecek bir şeyler hazırlarken çıkardığı gürültülü sesi, dalgınlığı yüzünden duymuyordu.
Eva mutfaktan gelen sesleri uykusunda duyuyordu. Yarı uyur yarı uyanık şekilde, yatağında döndü. Gözlerini araladı. Güneş odayı fazlasıyla ısıtmıştı. İçinden parmağını şıklatıp olağan üstü gizli gücüyle camı perdeyi kapatabilmeyi diledi. Sihir yapabilseydi keşke, okuduğu kitaplarda böyle şeyler hep olurdu.
Kalktı. Kollarını kaldırabildiği kadar havaya kaldırıp esnedi, gerindi. Bıraksalar gün boyu uyurdu.
Ellerindeki uyuşukluğu hissetti, sanki avuçlarının içinde yüzlerce karınca geziyordu. Ellerinin üzerine yatarak uyumuş olabileceği geçti içinden, boş verdi.Suyun altına girdi, soğuk su onu kendine getirirdi. Sabahları uyanabilmek için güzel seçimdi.
Dün geceki gördüğü rüya aklına geldi, ama düşünmek istemiyordu, hem daha önce de birçok kez düşünüp üstüne kafa yormuştu. Üstüne bir şeyler geçirdi, saçlarını tararken annesine seslendi,
-Günaydın anneciğim! Saatin farkında değilim ne kadar çok uyumuşum, dedi. Ardından ağzı yırtılacak gibi esnedi yeniden.
Aahh, hala uykum var anne, dedi merdivenlerden aşağıya inerken.
Annesinden cevap gelmeyince mutfak kapısından içeri girdi ve;
-Anne! Beni duymuyor musun? Dedi.
-Af edersin hayatım, dalmışım. Dedi annesi. Eva yüzünde muzip bir ifadeyle:
- Bak seeeenn, demek dalgınsın. O zaman bir daha günaydın Lady'm dedi, ona sarılıp öperken.
- Günaydın bitanem, deli kızım benim. Diyerek sarıldılar birbirlerine. Bugün nasıl hissediyorsun? Diye sordu.
-Tıpkı minik bir ayı yavrusu gibiyim anne, kış uykusuna yatsam olmaz mı? Dedi gülerek.
-Seni miskin seni.. Bütün gününü uyuyarak geçirmeyeceksin değil mi? Kışa daha çok var, dedi Dalga geçerek.
Gülüştüler. Birlikte kahvaltı yaptılar. İştahla karınlarını doyururken ikisinin de aklında dün geceki rüya vardı. Eva anlatmak istiyor ancak geçiştiriyordu. Zaten daha önce de bu rüyayı gördüğünde tüm detaylarına kadar anlatmamış mıydı annesine?Endişelenmemesi gerektiğini, merak edilecek bir şey olmadığını söylemişti. Hem bu rüya üzerine çok düşünürse tekrar aynı rüyayı görmesinin çok normal olduğunu da eklemişti. Eva bir yandan sadece bir rüya, deyip geçiştirmek istiyor ancak içinde bir his sanki bir anlamı olmalı diyor ve aklını kurcalıyordu. Annesi ise, Eva'nın rüyayla ilgili endişeli olduğunu ancak belli etmek istemediğini anlıyordu. Zaten o da rüya hakkında konuşmak istemiyordu, henüz erkendi.
Evde yapılacak işler bittikten sonra birlikte bahçeye çıktılar. Yan komşuları çoktan ektikleri sebzeleri sulamaya başlamıştı bile. Yan komşuları en çok elli yüz metre ötedeki evde oturuyordu. Evler biraz uzak, kullandıkları bahçeleri ise ortaktı. Yetiştirebilecek bütün sebzeleri yetiştirir, birlikte sular, bakımı yapar ve birlikte toplayıp bölüşüp yerlerdi. Kasabadaki çoğu aile kendi yiyeceğini yetiştirirdi. Tabi bir de ayda bir kurulan pazarlar olurdu. Şehir merkezinden ve diğer kasabalardan gelen tüccarlar her türlü giyim ve yiyecek içecek mallarını satmak için pazarın kurulacağı günü beklerlerdi. Komşuları İyi insanlardı, Edgar öldüğünde yaptıkları yardımı kimseden görmemişlerdi. Yaşlı adam sohbete başladı mı bitirmek bilmezdi ama Emma öyle değildi, derdi olsa bile yeteri kadar konuşurdu. Genelde çok az uykuyla yetinir, sabahın erken saatlerinde işlerine koyulurdu. Yine çok erken uyanmış olacaktı ki;
-Günaydın diyemeyeceğim, dedi kadın gülümseyerek. Miskinlik yaptınız galiba, bu sıcakta nasıl uyuyorsunuz hiç anlamıyorum sizi diye ekledi. Annesi:
-Eva'yı biliyorsun ya bütün gün bıraksak uyuyabilir, Emma, dedi.
Eva da ardından gecikmedi: Kış uykusu bence sadece ayılar için olamaz bence insanlar da kış uykusuna yatmalı Emma teyze, yani en azından bazı insanlar değil mi? diye cevapladı.
Emma:
'Kesinlikle ben o bazılarının içinde değilim Evacığım, ben uyumasam da olur mesela' dedi.
' O zaman sadece ben ve kış uykusu.. ' diyerek iç çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir rüyayı üst üste kaç kez görebilirsin?
FantasiHepimiz küçükken gizli bir güce sahip olmak istedik. Bazılarımız Süperman gibi uçabilmeyi, bazılarımız da Hulk kadar güçlü olmayı diledi. Ne kadar çok hayal kursak da büyüyünce geçerdi. Eva sadece hayal kurmadı, rüyalarına taşıdı bu hayali, kimi zam...