Benim mesleğim baba mesleğiydi. Küçüklükten özendim ben babama. O benim olmak istediğim adamdı polisti ve sevdiği işte çalıştığı için mutlu bir adamdı. Bu mutluluk hissi o kadar yansırdı ki yüzüne ben ve kardeşim yüzüne baktık mı babamın ışıltısını fark ederdik. İkizim kız kardeşim Suna değişmez bir kaide olan kızların babalarına olan düşkünlüğünde sınırı yoktu. Onun için Babam ilk aşkı, ilk arkadaşı, ilk sırdaşıydı.
Deniz'le tanıştığımızda henüz toy bir polis memuruydum. O sıralar çocuk kaçırma olayları vardı. Deniz de bununla ilgili yazı yazacaktı. Emniyetten ilk girişini hatırlıyorum. Uzun balköpüğü saçları buğday teninin üzerine dökülüyor; dikkat çeken yeşil gözleri insanı delici bakışlarıyla çok etkiliyordu. Üzerinde bol cepli kargo pantolonlardan, beyaz bir penye ve kırmızı bir fuları vardı. Son derece sade, ama karşıdan insanların ilgisini çeken bir çekim gücü vardı. Konu hakkında yardımcı olmak için beni görevlendirdiler. Sonra o kadar hızlı ilerledi ki her şey. Çok sevdim onu. Onsuz yaşayamayacağımı anladığımda beraberliğimizi evlilikle sonlandırdık.
Görevim yüzünden Deniz, evliliğin ve evin getirdiği sorumlulukları tek başına üstleniyordu. Zorlandığının farkındaydım. Ama işime kendimi kaptırmıştım ve hoşuma gidiyordu işimle uğraşmak. Bir tarafım, Deniz güçlü kadın, iyi idare ediyor diyor; diğer tarafım vicdan azabı duyuyordu âşık olduğun kadınla evlendin ama istediği hayatı sunabiliyor musun diyordu. Onun en sevdiği şeyleri yapmasına izin veriyordum. En güzel seyahat programlarını ayarlıyordum, bazen yalnız, bazen kızlarla. Ben çok dâhil olmak istesem de her seferinde işim engel oluyordu. En çok istediği konserlere tiyatrolara bilet alıyordum onun için. İstediği kitapları sahafçılarda aratıp bulduruyordum.
Özlüyordum onu. Görüştüğümüz zamanlarda kızlar hakkında konuşup çoğu zaman susuyorduk. Yüzünde hüzünlü bir ifade yerleşmişti. Kendine eskisi gibi bakmıyordu. Uzun süre çalıştığı gazeteden ayrılıp yeni gazeteye girdikten sonra yüzündeki hüznün kaybolduğunu gördüm. Sanki ilk âşık olduğum Deniz olmuştu. Seviniyordum bu haline, kendine bakmaya güzel giyinmeye başlamıştı. Heyecanla anlattı ilk seyahat dönüşünde bana yaşadıklarını. Bana bu iş bana iyi geldi, sanki yirmili yaşlarıma geri döndüm Ayhan diyordu. Gençlerle çalışmak iyi gelmiştir diyordum bende. Işık ve şu pek ısınamadığım Gökmercan.
Nedense Gökmercanı pek sevememiştim. Karımı kıskanıyordum belki de. Onun gençliği kendine olan özgüveni en çokta Denizle huyları birbirine benzediği için onunla çok iyi anlaşmaları. Kafa yapıları o kadar çok benziyor ki birbirine; sevdikleri ilgilendikleri her şey aynıydı. Işıkla beraber bize yemeğe geldiklerinde ikisini takip ederken buldum kendimi. Birbirilerinin dilini konuşuyorlardı yıllar önce benimle Deniz gibi ya da daha fazlası. Çünkü Denizle ikimizin tek ortak noktası seyahat onu da beraber yapamıyoruz.
Ama Gökmercanla her şeyi konuşuyordu Deniz. Kitapları, müziği, gittikleri yerleri hayallerini hatta rüyalarını paylaşıyorlardı birbirleriyle. Ona âşık olması beni korkutuyordu bazen, sonra bunu düşünüyor olmaktan suçluluk duyuyordum. Sonra Deniz de yeni bir gariplik oldu. Sanki bir tiyatro maskesi gibiydi yüzü bir gülüyor bir ağlıyordu. Dengesizleşmeye başlamıştı hareketleri. Çok mutlu gibi görünüyordu ama mutsuzdu. O kadar gergin oluyordu ki bazen onu nasıl yatıştıracağımı bilemiyordum. Bazen de o kadar coşkulu oluyordu ki ışıltı saçıyordu etrafına sanki. Denizim, okyanus oluyordu uçsuz bucaksız erişilmez. Korkuyordum onu kaybetmekten.
Suna böyle zamanlarda en büyük desteğimdi benim. Denizi savunuyordu hep boşuna üzülme diyordu. Denize hiç laf söylememi istemezdi. Çünkü onunda dert ortağı kız kardeşi gibiydi Deniz.
Bölüm 3 : Başlangıç
Oydu bir bakışta tanıdım onu
Kuşlar bakımından uçarı
Çocuk tutumuyla beklenmedik
Uzatmış ay aydınlık karanlığıma
Nerden uzatmışsa tenha boynunuCemal Süreyya
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavimsi Sevgi
RomanceYayınladığım yazı romanımın bir kısmı hala yazmaya devam ediyorum.Eğer beğenirseniz sizinle paylaşmaya devam edeceğim.Umarım hoşunuza gider.