(Bir Koray Avcı şarkısı daha. Bilmeyen yoktur bu şarkıyı. Birde Yiğit ve Toprak için dinleyelim.)
Sessiz geçen bir araba yolculuğunun ardından park girişinin otomatik kapısı gürültülü bir sesle açılırken, genç kız daha yeni farkediyordu, farklı bir yere geldiğini.
Yol boyunca dışarıyı seyretsede, kafasındaki milyonlarca düşünce, bir türlü yola odaklanmasına izin vermemişti. Gerçi, karanlık yolda pek birşey gördüğüde söylenemezdi ya. Yiğit arabayı bahçede ki park yerine park ettiktenten sonra yavaşça durdu.
- Nereye geldik, burası Hakan amcanın evi değil.
- Benim evim.
- Senin evin.
- Evet, neden bu kadar şaşırdın?
26 yaşındayım, iyi bir işim var, bu yaşıma kadar babamın yanında kaldığımı mı düşünüyordun? Bir evim olması gayet normal bence.Genç adam her zamanki ukala tavrıyla konuşurken,yandan bir gülümseme atmayı da ihmal etmemişti. Toprak, konuşmasında değilde gamzesinde takılı kalmıştı yine,elinde olmadan. Ama bu adama pabuç bırakmayacaktı. Toprağı ne zannediyordu ki.
- Hakan amcanın evinde kalmam daha doğru olur, sonuçta onun çalışanıyım. İşleri oradan hallederim.
Genç adam Toprağın sözlerinden memnun olmuşcasına sırıtışı yüzünde dahada genişledi. Anahtarı çevirip aracı tekrar çalıştırırdı.
- Peki.
Yanlız ben çalışanların hepsine izin verdim, evde kimse yok. Ben seni bırakıyım, sonra evime gelirim.Yiğit, içinden zafer naraları atarken, Toprağın yüzündeki ifade görülmeye değerdi. Yalnızlıktan deli gibi korkan Toprağı oraya kimse gönderemezdi. Arabayı tekrar durdurup sordu.
- Amaaaa, istersen benim evimde de kalabilirsin.
Genç kız başını hızla sallarken içinde yaşadığı paniği anlatmabilmesi imkânsızdı. O kuytu köşedeki evde öldürülse kimse duymazdı. Ölümden korktuğundan değildi aslında. Ama önlem almak lazımdı tabi. Ve
Yiğit' in evi de gayet güvenlikliydi. İşte her neyse. Zaten,Yiğit'in adının geçtiği her yer güven teşkil ederdi Toprak için.Daha fazla ortalığı karıştırmadan araçtan aşağı inip, senkronize bir şekilde ikiside kapıyı kapattılar. Bahçeye doğru, Yiğit' in arkasından yavaş yavaş yürümeye başladı genç kız. Karanlık olmasına rağmen bahçenin aydınlatmaları etrafa yeterince ışık saçıyordu.
Koskoca bahçenin kenarları çitlerde çevrilmiş bütün kenarlarına çam ağacı dikilmişti. Böylece, bahçe içinin gözükmesi de bir nevi engellenmişti. Bahçenin sonunda koskoca bir selvi ağacı vardı. Gövdesi gözükmediği için hangi bahçede olduğuda farkedilmiyordu. Yere kadar uzanan dalları, tatlı rüzgâr esintisinde ahenkle sallanıyor bir yandan da hışırtılı sesler çıkartıyordu. Gecenin sükunetinde, bir tek haşmetli selvinin yaprak sesleri duyuluyordu.
Yemyeşil çimlerin üstünde rengarenk çiçekler bahçeye ayrı bir hava katmıştı. Papatyalar ve karanfillerin ağırlıklı olduğu bahçe, sanki bir hayal dünyasından fırlamışcasına bahar şenliğine davet ediyordu seyredenleri.
Hem buuu,Toprağın hayal dünyası değil miydi ?Ve bunu ondan başka bilende yoktu. Genç kız şaşkınca etrafı izlerken, bahçenin taşlı yürüme
yolunda ağır ağır ilerlediler.Eve girmeden önce gözüne ilişen bir şeyde hedef tahtası olmuştu. Muhtemelen onun için getirmişti.
" Hedef tahtası " diyerek heyecanla konuştu.- Haaa o mu? Boş zamanlarımda okçulukla ilgileniyorum.
Genç adam mağrurca konuşurken , Toprağa göz kırpmadan da edememişti. Genç kız gözlerini devirip iç sesine kulak verdi.
(Hadi ordan, pabucumun okcusu.)