HÜMA

44 4 3
                                    

Esen rüzgar bir kez daha kollarımı bedenime sıkıca kenetlenmeme neden oldu.

Yaz ayı son demlerini yaşıyordu. Bunu bile bile, her zaman ki gibi inatla üstümde kirli beyaz bir bluz ve yeşilin soluk bir tonunda bir kapri giymiştim, herkesin aksine.

Cebimde titreşen telefonu elime alıp, arayan kişiye baktıktan sonra açtım. Ablam her arayışında olduğu gibi yine bir şey isteyecekti muhtemelen.

"Efendim" dedim isteksiz bir şekilde.

"Buğlem, eve gelmelisin, bir konu hakkında konuşmalıyız." Sesinde endişe çanları çalıyordu.

"Abla telefonda söylesen olmuyor mu?" dedim sıkıntılı bir şekilde nefesimi dışarı verirken. Cidden yine ne olmuştu.

"Seni evde bekliyorum." dedikten sonra suratıma telefonu kapattı. Her defasında istediği şeyi yaptırıyordu, şimdi de olduğu gibi.

Dayandığım duvardan kendimi çekip bara geri dönüş yaptım.

"Çağıl, ben çıkıyorum" dedim lavaboya girmeden önce. Mesaim de bitmişti zaten. Sadece oyalanmak ve eve olduğundan daha geç gitmek işime geliyordu.

Ellerimi yıkadıktan sonra lavabodan çıktım. Kapının kenarındaki askıdan çantamı alarak barın sahibi Eser Bey 'e, Aytuğ'a ve Çağıl'a güle güle diyerek bardan çıktım.

Güneş ufukta kaybolmaya yüz tutmuş, akşam karanlığı gökyüzünü esir almıştı neredeyse. Hava olduğundan daha serinlemişti ve bacaklarım titriyordu. Koyu kot renginde, üstünde kaplan figürü olan kol çantamdan sigara paketimi çıkarıp içerisinden bir tane aldım.

Rüzgar sabrımı sınamak ister gibi çakmağın ateşini her çakışımda söndürüyor.

Sol elimin içini çakmağın etrafına siper ederek sigarayı yaktım. Derin bir nefes çekerek dumanı dışarı saldım. Hayatım bir haftadır hiç olmadığı kadar sıradandı. Sabahları evden işe gitmek için çıkıyor, mesaim bitince de biraz oyalanarak eve gidiyordum.

Sevgilimi neredeyse bir haftadır görmüyordum. Büyükannesinin kalp krizi geçirdiği haberini alınca ilk uçakla Barbaros' a gitmişti. Büyükannesini çok severdi, annesinin yerini aldığı için. Annesi... Zihnimin en özel köşesine, en güzel şekilde yerleştirdiğim anılar gözlerimin önünde peyda oldu.

O gün sarı, üstünde turuncu çiçekleri olan elbisemle kendimi hiç olmadığım kadar onun prensesi gibi hissediyordum. Ama onun hissetmediğine emindim. Ben onun sadece oyun arkadaşıydım. Oynamaktan sıkıldığında ardında bıraktığı küçük arkadaşı.

Ertesi gün için, bir gün önceden belirlediğimiz saatte ikimizde orda olurduk. Geciken, eski amfinin yanında kahverengi, korkutucu ama bahçesinde vişne ağaçları olan huysuz ve söylentilere göre deli olan yaşlı adamın evindeki bahçesine dalıp bir avuç vişne toplardı.

Bir kere gecikmiştim ve o bahçeye o vişneler için girdiğimde o yaşlı adama yakalanmıştım. Kulağımdan tutup beni azarlamıştı. Arda bir çok kez adamı itmeye çalışsada adam onun da kulağından tutup bizi kapı dışarı etmişti. Ucuz yırtmıştık yine de. Yine bazı söylentilere göre o yaşlı adamın ters gününe denk geldiğinizde eğer yakalanırsanız sizi eve davet ediyor ve o evden bir daha dışarı çıkamıyor, kayboluyordunuz. Sonsuza kadar... İçeride neler olduğunu şuana kadar bulan olmamıştı. Benim tahminlerime göre kasabada kaybolan bir kaç çocuk bu adama yakalanmıştı,ters gününde.

Elbiseme tezat kalan koyu mavi babetlerime baka baka yürürken geç kalmamayı umuyordum. Her defasında buluştuğumuz nehrin kenarında kalan incir ağacının oraya gelmiştim. Neden burayı seçtiğimiz hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama yine de seviyordum burayı. Arda yoktu. Ya ben vaktinden önce gelmiştim ya da geç gelmiştim ve Arda beklemekten sıkılmış ve gitmişti. Umarım geç kalmamışımdır. Umarım, umarım...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 31, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

HÜMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin