160 21 15
                                    

Baekhyun ayaklarını beyaz yerde sürüklerken, artık yıpranmış siyah spor ayakkabısının çıkardığı iç gıcırtıcı sese aldırmadı. Hastanenin hala alışamadığı iğrenç kokusunun burnuna derin bir şekilde nüfus etmesiyle sevimsizce suratını buruşturdu. Hastane içerisindeki hastaların ona çıkardığı ses ve görünüşünden dolayı ayıplar bir şekilde bakan suratlarına karşın orta parmağını onlara doğrultmak istiyordu, ama bunu yapabilecek hali bile kalmamıştı. Gözlerini devirdi. Adımlarını artık alışmış olduğu hastane odasının kapısına yöneltti, derin bir iç çekti. Odanın önünde duran hasta bakıcıya yapmacık olduğu bariz olan bir gülümseme bahşetti. Hasta bakıcı kadın, gözlerini kırpıştırarak bu halinden bile etkilendiği adama baktı. Aslında bir hastayla dışarıdan gelen birini bu kadar sık görüştürmesi yanlıştı ve yetkililerden biri öğrenirse kesinlikte işten kavulacaktı. Bunu bilmesine rağmen adamın onun tüm duygularını kontrol etmesine izin veriyor, adeta bir robot gibi, o ne derse onu uyguluyordu. Gülümsemesine geç olmadan karşılık verirken her zamanki uyarısını yapmadan edemedi.
"Çok fazla zaman harcama, ikimizin de başını yakarsın," dedikten sonra Baekhyun'un ona şirin olduğunu düşündüğü bir diğer gülümsemeyi daha bahşetmesine izin verdi. İç çekerek adamdan uzaklaştı.
Baekhyun nefesini kontrol etmeye çalıştıktan bir süre sonra elini kapının soğuk kulbuna koydu. Elinin içerisini dolduran soğuk demiri yavaşça aşağı iterek kapıyı araladı. Gözlerine dolan görüntüyle, onu gördüğünde bir türlü hakimi olamadığı gözyaşları suratını ıslatmaya başladı. Kapıyı arkasından usulca kapatarak sevdiği adamın yattığı yatağın yanına ilişti.
Birkaç beyaz yastık ve kablolar etrafını kaplamıştı. Rengi atmış teni, zayıfladığı suratından bile belli olan hali ve kurumuş dudakları ile bile ona melekten farksız olmayan bir görüntü gibi gözüküyordu. Yutkunmaya ve gözyaşlarını durdurmaya çalıştı. Onun yanında güçlü durmalıydı, eğer kendisinin yanında o olsaydı böyle yapardı. Baekhyun burnunu oldukça sesli bir şekilde çekti, neden onun kadar güçlü olamıyordu? 
Odanın içerisinde bulunan siyah ve biraz ağır olan deri sandalyeyi yatağın yanına yerleştirdi, kablolara dikkat etmeye çalışarak adamın bir elini iki avucunun arasına aldı.
"Chan, söz verdiğim gibi yine geldim. Özledin beni, değil mi? İlk defa bu kadar ayrı kaldık. Bir hafta oldu neredeyse, değil mi?" Gülmeye çalıştı, farkında olmadan avuçlarının arasında kalmış olan eli güç almak istercesine biraz daha sıktı. Biraz sonra yapacağı konuşma için kendini sıkmaktan ağrıyan boğazını temizledi.
"İlk defa seni o barda gördüğümde, kafamın ve kalbimin içerisindeki yıkımı toparlamaya çalışıyordum. Kendine gelmek için içen aptal bir insandım." Sesi duyulabilecek kadar sert yutkundu. Sesinin titremesinden nefret ediyordu. Birkaç saniyeliğine kendine gelmeye çalışarak gözlerini kapadı.
"Kırmızı saçların, pürüzsüz teninde gülünce oluşan o çukur, içkileri karıştıran çevik ve büyük ellerin." Gözyaşları tekrar akmaya başlamıştı ama bu sefer durdurmaya çalışmadı, içini dökmek istiyordu. Güçlü durmaya çalışmaktan bıkmıştı.
"Altında kaldığım o yıkımın arasındaki küçük bir boşluktan sızıp gözlerimi kör eden parlak bir ışıktın. Hayatımın hiçbir zamanı ve yerinde hiç şüphesiz ki, etrafına senin kadar ışık saçan birini görmedim Chanyeol. Beni ilk dinleşiyin, ilk sarılışın, ilk öpüşün," dedikten hemen sonra boyası akmaya başlamış saçlarına, çatlamak üzere olan dudaklarına ve damarları iyice belirginleşmiş olan ellerine baktı. Dayanamıyordu. Gözlerinin ona tekrardan o parlak ışığı sunmasını, duyabileceği en güzel ses tınısının kulaklarını doldurmasını istiyordu.
"Karanlıktan korktuğumu bilmeme rağmen benden neden ışığımı çaldın Chan? Korkuyorum, anlamıyor musun? Nefesim daralıyor, kalbim sıkışıyor ve gözlerimi kapattığım her lanet saniye açmamak için direniyorum. Sensiz aldığım her nefes içimi öldürürcesine yakıyor. Parçalanıyorum Chan, yavaş yavaş." Hıçkırıklarının tüm odayı doldurmasına bir süre izin verdi. Gözleri, açık mavi duvardaki saatte takılı kaldı. Az kalmıştı, yine ayrılmak zorundaydı ondan.
Yaşadığı en zor anlarda bile konuşmadığı Tanrı'ya ilk defa yalvaracaktı. Avuçlarındaki eli bıraktıktan sonra ellerini birbirine bastırdı.
"Tanrı'm, yaşayıp yaşayabileceğim en büyük acıyı bana bahşettin. Hayatım boyunca ilk defa beni de sevdiğine inandığım an, bana bu adamı verdiğin andı ve sen onu da benden alıyorsun. Sana ilk defa yalvaracağım. Lütfen, bana bir cevap sun. Belirsizlik arasında yaşamak beni öldürüyor," dedikten hemen sonra ötmeye başlayan korkunç sesler kulaklarını doldurmaya başladı. Chanyeol'un sarsılan bedeni ve EKG aletinin kulağını dolduran o tiz sesi onu olası bir krize süreklerken içeri giren hasta bakıcı korkuyla etrafına bakınıyordu. Hızla koşarak doktorları çağırdıklarında, Baekhyun'un rahatsız bir yatakta uyanmadan önce hatırladığı son görüntü ise Chanyeol'u hızla ameliyata götürmeleriydi.
Uyandıktan yalnızca beş dakika sonra tüm anılar aklına doluşmuş, hızla ayağa kalkmıştı. Ani kalkışı gözlerinin kararmasına  ve kolundaki iğnenin kolundan çıkmasına sebep olurken birkaç saniyesi dengesinin düzelmesini bekledi. Dengesini sağlar sağlamaz koşar adımlarla her zamanki hasta bakıcıya aradı. Duvarın köşesine sinmiş, ağlayan hasta bakıcı kadına ne olduğunu tahmin ediyordu. Hızla yanına ilerledi, kadının ona çevirdiği bakışlarla içi biraz acısa dahi onun için Chanyeol'dan daha değerli bir şey yoktu.
"Nerede olduğunu söyle, söz veriyorum ki tüm sorumluluğu üstleneceğim. Seni öldürmekle tehdit ettiğimi, seni buna mecbur bıraktığımı söyleyeceğim ama sana yalvarırım nerde olduğunu söyle," dedikten hemen sonra kadın burnunu çekerek göz yaşlarını sildi. Ameliyathanenin yerini söylerken teşekkür etti ve elini yüzünü yıkamak için tuvalete gitmeye karar verdi.
Baekhyun ise o sırada çoktan ameliyathanenin önüne gelmiş, beklerken sayamayacağı kadar çok kez turlamıştı.
En sonunda ameliyathanenin odasından çıkan doktorun yorgun ve kederli bir ifadeyle çıktığını görünce Baekhyun alacağı cevabı çoktan anlamıştı. Bacakları tüm gücünü kaybetmişken kendini zorlayarak doktorun yanına gitti.
"Öldü mü?" Ağzından zoraki çıkan cümle ile daha çok titremeye başlarken doktorun ağzından çıkan o tek kelimenin hayatını bitireceğini biliyordu.
"Öldü."

the light is gone / / chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin