Gökyüzü Güneş'i karşılamak için hazırlanıyordu. ışığın sıcaklığı ile yumuşamış havaya inat buz tutmuş kalbi,yara bere içinde yüzü ve bedenine dar gelen ruhu ile yürüyordu. dünya ile tek bağlantısı bedeninin evrende kapladığı yerden ibaretti. aklı ve kalbi şehrin sokaklarından çok uzaklardaydı. duygularını kaybedeli ise çok olmuştu.
Duygular; şimdi belirsiz bir geçmişin en derinlerinde bir histen ibaretti. ayak bastığı sokaklar; belediyenin yenilenme çalışmaları adı altında yıkıp döktüğü kaldırımların aksine unutulan her bir taşı tarih dolu yıpranmış kaldırımlardan ibaretti.. şehrin unutulmuş yok olmaya terk edilmiş dar arka sokaklarında, aynı kaderi paylaşan bir kadın geçmişten kaçabileceğini sanarak hızla koşuyordu. arkasına bakmak gibi bir hataya düşmedi. belki de ilk defa hata yapmadan bir eylemi gerçekleştirdiğini düşündü bir an ve hızını arttırdı ta ki nefesi kesilinceye kadar.
nefes! tek bir nefes, nasılda hayatları altüst ediyordu? yanlış zamanda alınan bir nefes bir başkasının son nefesinin yaratıcısı olabileceğine tanık olmuştu. derinden aldığı heyecanlı bir nefes. parmağını bile oynatmadan söndürdüğü hayat karşısında acılarla inliyordu.
dar ara sokağa girdiğinde artık koşamayacağını anladı ve sokağı tek başına büyük bir zaferle aydınlatan sokak lambasının direğine dayandı. güneş artık daha belirgindi.uzayıp giden ve hiç ona benzemeyen gölgesinin kaynağı artık sokak lambasının ışıltısı değil güneşin kızıl dalgalarıydı. gökyüzünü koca bir alev bulutu gibi doldurmaya başlamıştı. git gide ışığını yitiren sokak lambasının altında ne kadar durduğunu bilmiyordu ama artık lamba sönmüş güneş kızıllığını kaybedip ışıltılı kendine öz sarısına dönmüştü. güneşi yok sayarak sönen lambaya gözlerini dikti:
"sende git! Git hemen!" sesindeki sitemi gizlemeye gerek duymadan konuşmuştu. sözlerinin asıl sahibinin lamba olmadığını içten içe o da biliyordu ama bunu sesli bir şekilde dile getirmeyi bırak düşüncelerinde bile itiraf etmeye korkuyordu.
korkularını geçici bir sürede olsa sokağın tek lambasının dibine gömüp yoluna devam etti. bir süredir yaşadığı kulübeye gitmek için otobüs durağına yöneldi.
şehrin hemen dışında gizli cennet. unutulmaya yüz tutmuş küçük bir kasaba son zamanlarda yuvası olmuştu. kimsenin onu aramadığı, tanımadığı ve kim olduğunu sorgulamadığı küçük kasaba. kasaba halkı onun kim olduğunu öğrenmeye çalışmıyordu bile. ilk zamanlarda bu olay garibine gitse de ilerleyen zamanlarda anlamıştı. kasaba halkı için yabancılar olağan bir şeydi.Issız kasaba garip misafirlere alışkındı.evi kiralarken emlakçıya bir yazar olduğunu ve yeni kitabı üzerinde çalışmalar yaparken rahatsız edilmek istemediğini söylediği zaman emlakcı adamın heyecanla ve sevinçle
"tam size göre bir yerim var hanımefendi" dediği zaman anlamalıydı. Şehrin merkezine çokta uzak olmayan bu kasaba yazarların sıkça uğradığı yerlerden biriydi. o yüzden eve taşındıktan sonra en yakın komşusu bir kaç mil uzaklıktan onu ziyarete geldiği zaman çokta şaşırmamıştı. yaşlı kadın
"tatlım, sana kolay gelsin umarım burası sana ilham verir diğer bir çok yazara verdiği gibi."demişti. çok fazla sorgulamadan hatta hiç sorgulamadan. yazar kimliğine hemen ayak uydurup üstün bir başarı ile rolüne devam etmesinin en büyük etkeni defterler idi.
el yazması onlarca defter kapıdan girer girmez karşınıza çıkan salonun her bir köşesine dağılmış bir halde gören kasaba sakini yaşlı kadın dedikoduların gerçek olduğunu hemen anlamıştı. her ne kadar koca bir yalan olsa da.. bu yalanı sürdürmenin en iyisi olduğuna karar verdiği o anda:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hayaletin güncesi
General Fictionkoş koş! daha hızlı koş. Geçmişten gelen hayaletlerden kurtulabileceğini düşünen bir aptal gibi koş. dinle bak! fısıltılar sarmış etrafını. tek tek anlatıyor hatalarını...