Sevgili okuyucu, bu platformdan yayınladığım bu bölümde burayı dikkatle okumanı rica ediyorum. Bu bölüm finalden önce yayınlamış olduğum son bölüm. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki bu hikayede bir çok kurgu hatası olabilir. Çünkü bu hikaye özenerek yazdığım üstünde saatlerce düşündüğüm bir şey değil. Açıklama kısmında belirttiğim gibi de hikayeyi finalden sonra düzenlemeye alacağım zaten. Yani şimdi bunun derdine düşmenin lüzumu yok. Bir de bu platformda yazılan her hikaye, pamuk prensese benzeyecek değil. Elbette ben de bir okuyucu olarak okuduğum şeyin güzel gitmesini isterim ancak kötü giderse de ne yazara hakaret ederim ne de kitabı okumayı bırakırım. Şimdiye kadar yazdığım bölümlerin hiç birinde harikulade olaylar olmadığını bende biliyorum. Ama bölüm aşağısına kırıcı yorumlar yapmak ne sana bir şey kazandırır ne de bana. Bu yüzden demem o ki sevgili okuyucu, bu hikayeyi okurken sanki masal okuyormuş değilde gerçek bir hayat öyküsünü okuduğunu hayal et. Hayal kırıklıkları ve üzüntüleriyle birlikte.
***
2. SEZONUN 13. BÖLÜMÜDÜR.
Eveline'nın bakış açısı,
Sessizliğin verdiği bu yakıcı sıcaklık vücudumu kavuruyordu. Bu beklenmedik ihanetle kalbim yeniden kasıldı. Bu sırada babam konuşmasını sürdürüyordu.
''Meğer başından beri planı buymuş. Sadece seni uzaklaştırıp ilgini dağıtmak için balayını beklemiş.''
Demek Diana'nın bahsettiği ihanet buymuş. Hiç bir zaman öğrenemeyeceğim ihanet. Ne söyleyeceğimi ya da ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.
Jasper beni terk etmişti. Ne olduğunu öğrenmek için yola çıktığımızda ise Diana yolumu kesmiş Eddard ve Chelsea'yı vahşice öldürtmüştü. Ve ben ölümü beklerken, artık üzülemem derken gözlerimin önünde kardeşimi de öldürmüştü. Ve annem şimdi bilinçsiz bir halde yatıyordu. Bütün bu yaşadıklarım içinde, kendimden şüphe duymamı sağlayan, masumluğuna inandığım tek şey de eski nişanlımı hırsından öldürterek inancımı yitirmişti. Kapı yavaşça açıldı ve içeri bir kaç kişi girdi. Cevap veremeyecek kadar düşünceli olduğumu babamda biliyordu. Bu yüzden tekrar atıldı.
''Tanıştırmama izin ver, Lord Dawson. Savaşta bize en çok yardımı dokunacak kişi. Lively'lerden en az bizler kadar nefret ediyor. Haritayı getirdiniz mi lordum?'' Kafamda çanlar çalmaya başlarken neler olup bittiğini yeni yeni anlayabiliyordum. Savaş kelimesi zihnimin boşalmasını sağlamıştı. Kral, elindeki haritayı alıp ayaklarımızın altına serdi. Odadaki kişilerin önemli olduklarını anlamıştım. ''sonunda'' dedi. ''Sonunda vakit geldi.''
''Şimdi mi?'' tek diyebildiğim buydu. Bir gün bugünün geleceğini biliyordum. Sadece bu günü düşünmeyi ertelemiştim. Alease'nin ölümüyle hız kazanmıştı. Lord Dawson konuştu.
''Şafakta, şafakta savaş bitmiş olacak prensesim. Şafağa bir saat kala gecenin en karanlık olduğu vakit biz batı kapısından içeri gireceğiz. Batı kapısı bize ters olduğu için orada nöbet tutan şövalyeler de her daim az olur. Bizim içerideki adamlarımız size katılınca, batı kapısını bize açacaksınız. Kaleyi ele geçirmeyi kralın isteğiyle sona bırakacağız. Onlar ne olduğunu anlayamadan kılıcımızı boğazlarına dayayacağız.'' dedi soğuk kanlılıkla. Gözlerimi yüzünde dolaştırdım. Ne kadar çok kin, nefret, öfke sığdırmıştı gözlerine. Sormadan edemedim.
''Söylesenize Lord Dawson, daha önce Lively'lerle yaptığımız savaşta ailenizden herhangi birini kaybettiniz mi?'' dedim merakla. Herkes yerdeki haritadan kafasını kaldırıp bana döndü. Bu sorumu beklemeyen Dawson afallamışa benziyordu. Ne de olsa şu zaman aralığında ona başka sorular yöneltmeliydim. Bir kaç saniye yüzüme baksa da çok geçmeden yanıtlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyük Fedakarlık
Historical FictionSavaşla büyüyen çocukların yaralı yürekleri vardır. Yitirirler çünkü evlerini, annelerini, ilk aşklarını, koşup oynadığı toprakları... Geriye bir tek acı hatıralar kalan çocukluğunu bırakmak demektir bu. Smirnow Krallığı'nın prensesiyse sadece savaş...