Müzik: Isak Danielson - Power19.bölüm: Siyah Pullu Kelebek
Bir karanlığın içindeyim. Daha sonra bir anda siyah bir kelebeğe dönüştüm. Bir ışık gördüm. Bu onun ışığıydı. Onun ışığına uçtum, gözlerimi alamayacak kadar uzun baktım ona. Kör olana dek çırptım kanatlarımı, döktüm siyah pullarımı...
Bakarken saydığım kirpikleri kadar çırptım kanatlarımı...
Ve artık tamamen çırılçıplaktım.
Avuçlarına kondum bu halimle. Bana baktı bir süre. Utancım, doğru kabul ettiklerim birer birer yıkıldı bir deprem gibi bakan gözlerinin altında. Bir süre öylece dikildik ve tek kelime etmedik. Havada asılı kalan atmosferin tuhaflığı sessizliği yarıp geçen, gözlerimi yakan bir gerçek gibiydi.
Şu an farklıydık.
Çok farklıydık.
Gözleri dudaklarıma kaydı. Dudaklarım sızım sızım sızlıyordu. Zihnim, 'Bu bir hata!' diye bağırırken, kabaran kalbim, bunun verdiği hissi kulağıma fısıldıyordu adeta. Dudaklarıma doğru tekrar yaklaştığında, "Bu doğru değil," diye fısıldadım. Dudaklarıma değecek kadar yakın duran dudakları duraksadı.
"Biliyorum," diye fısıldadı. Fısıltısı sızlayan dudaklarıma çarptı. "Ama umurumda değil."
Sertçe yutkunuş sesini hissettiğimde ben de yutkunmuştum elimde olmadan. Bakışlarım dudaklarından bir saniye kopmazken o da benim dudaklarımdan bir saniye gözünü ayırmıyordu. Sanki karşımızdaki yasak elmaya bakıyor, irademizle savaşıyorduk.
Beni tekrar öpeceğini gözlerini kapatmasıyla anlamış ve bu beni iradem dışında gözlerimi yummama sebep olmuştu. Nefesi dudaklarıma çarpıncaya kadar yaklaştığını hissettiğim sırada odanın içinde yükselen kapı zili sesiyle donup kalmıştık. Gözlerimi açtım. Talas'ın gözleri hala kapalıydı. Dudaklarını birbirine bastırırken derin bir nefes verdi. Verdiği nefes bir cehennemin kapısından sıcak bir buhar gibi yüzüme çarptı. Zil bir kez daha çaldığında gözlerini açtı.
Yeşil gözleri soluksuz büyük bir orman gibiydi. Baktıkça nefes alıyor fakat ilerledikçe kayboluyordum.
Geri çekildiğinde nefesimi tuttuğumu fark edip derin bir nefes verdim. Kapıya doğru gittiğinde arkamdaki koltuğa kendimi atmıştım. Dizlerim titriyordu. Bu tepkiyi genel de annemden korktuğum zamanlarda yaşardım. Fakat bunun sebebi korku değildi. Farklıydı. Anlatamayacak kadar farklıydı.
"Selam," diye bir ses işittiğimde irkildim. Kafamı kaldırdığımda Caner ve Sibel'i karşımda görmeyi beklemiyordum. Gözlerim Sibel'e kaydığında onu baştan aşağı süzme isteğimi durduramamıştım. Üzerinde bordo omuzları kayık yaka bir kazak vardı. Altında ise mini siyah deri bir eteği vardı. Makyajı her zamankinden daha doğal ve daha güzel görünüyordu. Gözlerim Talas'a kaydı.
O da Sibel'i güzel bulmuş muydu?
Kendi içimde sorduğum sorunun saçmalığıyla irkildim. Gözlerimi yumdum ve derin bir nefes verdim. Zihnim acilen saçmalamayı kesmeliydi. Caner yan tarafımdaki tekli koltuğa otururken Sibel yanında duran Talas'a baktı. Oldukça cüretkâr bakışları hisseden Talas, bakışlarını Sibel'e çevirdi. Konuşmadan birbirlerine bakmaya başladıklarında boğazıma bir yumru oturmuştu. Sibel dudağının kenarını ısırırken hafif bir gülümseme koydu dudaklarına. Bakışlarım Talas'a döndüğünde hala ona bakıyor olduğunu gördüm.
"Bu bakışı tanıyorum," diye sessizliği bozan Sibel olmuştu. Talas'ın kaşları çatıldı. Anlamamış gibiydi.
"Ne?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZIN ŞUA'SI
FantasiaBir ölüm doğdu yeryüzünde, Sonra cehennemi getirdi beraberinde. Önce günahlarımla yandım, sonra günahsızlığımla kurtarıldım. Beni kurtaran adam cennet diye adlandırdığı bağrında beni saklarken, cehennemde yandığımdan daha fazla yandım. Yana yana doğ...