2016
"Lan bi sabah da yere çakılmadan kalksan valla çok hoş olcak be Serra. Kalk hadi kızım." off ya yine mi yere çakılmıştım. Aslında problem yere çakılmak değildi. Hissetmiyodum zaten çoğu zaman. Esas problem yerden kalkmaktı. Boşuna efor harcıyodum bunun için. "Taağm aneğ kalkıyoğm!" diye anırdıktan sonra ellerimi yere şnav pozisyonu şeklinde yerleştirdim ve kalkmayı denedim. Bakın, denedim. Ve dirseklerimin üstüne düşmemle inlemem bir oldu. "Hay ananın nikahını basiyim beğ!" kapıdan kafasını uzatan bir aneğ gördüğümde göz devirdim. İkinci planı uygulamaya karar verince baş ucumdaki komidinime tutundum ve ordan güç alarak bağdaş kurdum. Ayağa kalkmak içinse yatağa tutundum ve tahminh edin noldu? Pikeye tutunmuşum, ve düştüm. EVET! Aferim bana! Kapı tarafına baktığımda Enes'i gördüm. Haah! Bi rezil olmadığım kalmıştı. Piç smayl yapan suratına tüküriyim ben senin! Kollarını önünde birleştirip omzunu kapıya yaslaması yüzünden uzun zamandır bekliyomuş havası vermesi yetmiyomuş gibi bi de beni belimden tutup kendine çekmesi de ayrı rezillikti. Biraz fazla sert çekmiş olacak ki aramızda varsa varsa iki üç santim vardı, o da net değil. "O kadar zor değildi?" soru imalı bu cümlesine de iyice sinir olurken bi yandan da omuzlarından itmeye çalışıyodum. Ama ne mümkün. Her ne kadar bende katır gücü olsa da olmuyo, kıpırdamıyo mübarek. Enes kim miydi? Enes benim liseden arkadaşımdı. ARKADAŞım. Annem de ayın belli günleri eve çağırırdı. Çünkü bi de komşuyduk! Ben yetim olduğum için hep benimle dalga geçerdi ama karar vermiştim, bi kere daha o kelimeyi kullanırsa vurucaktım ağzının ortasına. Yeterince cesurdum, yapardım. Annem de Süreyya Abla. Ama seneler önce yaşanan bi olaydan beri ona anne diyodum. O gün beni cidden korumuştu. Gerçek annemin yapamadığını yapmıştı. Ona anne demek bile istemiyodum. Hangi ANNE evladını yetimhaneye bırakır lan, hiç mi vicdanı yoktu? Süreyya Abla benim için her şeydi. Bana çocukluğumu yaşama imkanı sunan tek kişiydi. Maddi durumumuz o kadar iyi değildi belki ama yüreğimiz büyüktü. Zaten bu bile bana yeterliydi...
Flashback; (2 sene önce)
Evimin iki sokak ötesimdeydim, oldukça tenha olan bu sokaktaki iki lambadan birinin yanıp sönmesi de ortama ayrı bi gerginlik verirken hava lacivertin en koyu tonlarına geçiyordu. Sokaktan çıkmak üzereyken bi gölge gördüm. Korkuyordum, gerçekten çok korkuyordum. Yaşadığım şokla yerimden bile kıpırdayamazken gölgesini gördüğüm uzun boylu adam köşeyi döndü ve bana baktı. Yüzündeki pis sırıtış kasılmama sebep olsa da koşmaya hazırlanıyordum. Hadi, hadi Serra... Kaç kurtar kendini bu psikopattan! Arkama dönüp tam gaz koştum. Adam da arkadan kovalıyodu. Mümkün olduğunca köşeleri dönüp bağırmaya çalışıyordum, "Yardım edin!" bağardıklarımın yarısı kesilen nefesim yüzünden duyulmuyodu bile. Aniden yan evin merdivenlerinden fırlayan Süreyya Ablaçyı gördüm. Evimin önüne gelmiştim. Her ne kadar rahatlatsa da Süreyya Abla'nın önüme geçmesi ve adamın üstümüze doğru koşmasıyla iyice korkuyordum. Adamın bana yöneldiğini gören Süreyya Abla önüme atladı ve adamın savurduğu bıçak Süreyya Abla'ya saplandı! Aniden karnını tutan Süreyya Abla'ya bakan buğlu gözlerimi üzerinden alamadan bağırıyordum, "AMBULANS ÇAĞIRIN! AMBULANS ÇAĞIRIN LÜTFEN SÜREYYA ABLA BIÇAKLANDI! SÜREYYA ABLA LÜTFEN BENİ BIRAKMA, SÜREYYA ABLA DAYAN BAK AMBULANS GELİYO LÜTFEN..." Bütün mahalle toplanırken beş dakika içinde ambulans dar sokağımıza girdi. Sedyeyle kaldırdıklarında göz yaşlarım bi şelale gibi akmaya başlamıştı. Tutamıyordum.Hastaneye acilden hızlı bir giriş yaptıktan sonra ameliyathaneye doğru hızla ilerliyoduk. Herkes sedyenin etrafında koşarken ağarlaşan göz kapaklarını görünce dayanamadım ve ameliyathaneye girmeden önce seslendim, "Anne..."
Flashback son
Kahvaltı masasına geçtiğimizde annemin hazırladığı mis gibi krepler mutfağın kokusu haline gelirken buzdolabının üstündeki rafa uzandım. Çünkü Nutella! Boyumun yetmediğini görünce yavaş hareletlerle gelen Enes ise tek hamlede aldığı Nutella'yı benimsemişçesine göğsüne bastırarak zıpladı. Sakat bu çocuk vallaha diyom bak. "Enes çocuk musun be bırak şunu." mızmızlandığını görünce son çareye başvurdum, "Bak çocuk, Nutella yersen sivilcelerin çıkar bak bütün karizma -9500, hiç bi kız beğenmez. Ben ergenlik dönemini bitirdim bende sivilce çıkmaz bana ver ben senin için de yiyim taağm?" Vallahi saf bu çocuk, kandı lan. Her ne kadar doğru olsa da karşı gelemiyeceğini biliyodum. Surat asarak çocukça ve yavaşça, başını öne eğerek Nutella'yı bana uzattı. Mübarek geçiş töreni yaptı lan. Haaah işte. Enes'ten beklencek hareketler vol 1- filmlerdeki gibi, giden şeyin arkasından tutmaya çalışır gibi el uzatması da ayrı mallık. Masaya oturduğumuzda anneler (Süreyya Abla ve Enes'in annesi Nezaket Abla) birbiriyle göz teması kurdu ve başlarıyla onayladılar. Aha sıçtık. Hadi başlayalım. "Kızım, biz Nezaket Ablayla karar verdik. İkinizi birlikte yaz tatili amaçlı, Amerika'ya gidiyosunuz, yarın..." Hı? "huahaaahahahahahahaa... Tamam güldük eğlendik anne güzel espiriydi hadi afiyet olsun." dedim. Ciddi değildi heralde?! Enes'e baktığımda ise bendeki ifadenin tam tersine yüzündeki hafif şaşkınlığı görebilsem bile yüzündeki sırıtışa sinir olmamak elde değil!
Annem hala bakışlarındaki ciddiyeti vurgularken aslında tatilin iyi olabileceği kanısına vardım. "Peki siz niye gelmiyosunuz da ENES geliyo?" ismine vurgu yaptığım insanın göz devirişini hissettiğimde o tarafa dönme gereği duymadan annelere bakmaya devam ettim. "Kızım, biz artık bu yaştan sonra gelemeyiz, siz gençsiniz kafa dağıtırsınız. Enes'i de sana sahip çıkması için, seni de Enes'e sahip çıkman için gönderiyorum." "Hıh..." Hıh ne ya ben nasıl çıkardım o sesi.
Yi
Annemin söylediğine göre bi ay kalacakmışız. Biraz uzun olmasına rağmen kafa dinlemek için idealdi. Enes'i de takmayacaktım. Büyük siyah bavuluma kıyafetlerimi yetleştirirken pasaport ve uçak biletlerini de bavulun ön gözüne koymayı ihmal etmedim. "Hazır mısın lan piç kurusu?!" derken saçımı darma duman eden Enes'e en ölümcül psişik bakışlarımı attıktan sonra önüme döndüm. "Hazırım embesil..."Se-A genjler, şimdiiiğğ... Benim önceden yazdığım çok hoş ama çok kısa kestiğim bir kitap vardı ve ben onu bitirmek zorunda kalınca kendimi bu kitabı yazarken buldum. Bu kitabı eğlence amaçlı yazıyorum. Umarım iki üç kişiyi eğlendirebilirim. :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayrılan Yollar
ChickLitYetimhane bir ağaç gibidir. Dallanır, budaklanır... Yetimhane arkadaşlarının arkadaşlıkları orada kalır ve çoğunlukla bi daha karşılaşmazlar. Hayatı anlarlar yetimhanede, hayatın acı ve katı kuralları karşısında dik durmayı öğreten yerdir...