Mezarlık adım adım geride kalırken imam da dualarını bitirmiş, kabristanın çıkışına gelmişti. Birer birer bizi buraya getiren araçlara doluştuk ve dönüş yoluna koyulduk. Çeşit çeşit aracın tekerleği asfaltı arşınlarken ölülere ait diyarların manzarası penceremin önünden akıp gitmeye başlamıştı: Omuzlar üzerinde taşınan başka tabutlar, rüzgârda savrulan asırlık selvi ağaçları, açlıktan nefesi kokan köpekler, mezar taşı yapmak için mermer oyan işçiler, saksılarda fide satan köylü kadınlar...
Böyle manzaralar arkamızda kalmaya başladığında etrafı tek katlı evler kapladı. Ardından yüksek katlı apartmanlar ufukta belirir oldu. Şehrin yaşama dair en kıvrak görüntüleri penceremin yüzeyinde raks ederken arabanın içindeki sessizliği aniden açılan bir radyo bozdu. Şoför içerdeki matemi, kısık ses açılmış saat başı haberleriyle dağıtmak istiyordu. Lakin yine de yanlış anlaşılmamak için bu hareketini bir cümleyle destekledi:
"Biraz gündemi dinleyelim. Azcık kafamız dağılsın."
Şoförün yanında, ön koltukta oturan top sakallı adam, "Ölenle ölünmüyor neticede" diyerek lafı destekledi.
Yanımda oturan başı yarı kapalı kadın konuya dâhil oldu:
"Öyle, öyle... Olan geride kalanlara oluyor işte. Ne olacak bakalım şimdi bu çocuğun hâli? Gencecik yaşta ne ana kaldı başında ne baba."
Bu lafın üzerine top sakallı adam sertçe çıkıştı:
"Lafını bil Nilgün, kimse sahipsiz değil! Biz bakarız Batu'ya, kaldı ki babası da var."
"Var, var da adamcağızın kendine hayrı yok işte."
"Senden iyidir. Lafa geldi mi çok biliyorsun madem, hala olarak ilgilenseydin zamanında."
"Sen amcalık yaptın ya bu zamana kadar Fahri, ondan çıkıyor böyle sesin! Durdur şu arabayı Kemal yürürüm ben bundan sonra. Çekemeyeceğim bu kafayla kimseyi."
Bu lafın üstüne adının Kemal olduğunu öğrendiğim şoför radyoyu açtığına bin pişman, "Yapmayın, etmeyin" dese de yanımdaki kadına dinletemedi ve müsait bir yerde durdu.
Bunun üzerine ilk kez gördüğüm halam Nilgün, sırtımı son kez sıvazlayıp arabadan indi ve kapıyı çarptı. Ardından top sakallı, muhterem amcam Fahri söylenmeye başladı:
"Sanki yıllardır arayıp soruyormuş gibi kalkmış konuşuyor. Şimdiye kadar yapmadıysak amcalığımızı, şimdiden sonra yaparız. Biz bir şeyler yaparız elbet. Sen ne yapacaksın? Ancak cenazeden cenazeye gelirsin. "
Şoför haberlerin sesini biraz daha açtı.
"Abi yapma çocuğun yanında."
"Yapması mı var Kemal, insanı zorla sinirlendiriyor. Kimse ona bir şey demedi kalkmış burada laf söylüyor."
"Neyse ne Fahri Abi, boş ver. Şimdi tatsızlığın lüzumu yok, zaten kötü bir gün."
Bu lafın üzerine kimse konuşmadı. Böylece yüzünü ilk kez gördüğüm akrabalarımla bu mecburi yolculuğum devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kutup Kelebeği (KİTAP OLDU)
FantasiaHayatımın en büyük hediyesini on yedinci yaş günümde almıştım. Annem bana bir baba armağan etmişti. Esasen böyle bir durum sürpriz olmamıştı. Beni şaşırtan asıl olay annemin aynı gün ölmesiydi.