17 / being honest /

981 100 85
                                    

Calum

Tüm eşyalarımı geniş sırt çantama koydum ve beni bekleyen Michael'a doğru ilerledim. İkimiz de çok gergindik. Tek bir kelime etmiyorduk. Aşağı kata indiğimizde Debbie'nin ağlamak üzere olduğunu gördüm. Fiona onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Bizi gördüğünce zayıfça gülümsedi.

İlerleyerek Carl'a ve Debbie'ye sarıldım. "Her şey düzelecek, tamam mı? Bizler Gallagherlarız. Ne yapacağınızı biliyorsunuz." diye mırıldandım geri çekilirken. Carl gururla gülümsedi.

"Ailemin beni sevmesini sağladıktan sonra salonun ortasına falan işeyeceğim, pahalı duvarlarını çizeceğim ve böylece beni almaktan vazgeçecekler." dedi, ona bakarak sırıttım.

"Aynen öyle." dedi Michael kaşlarını kaldırarak. Sonra Fiona'ya döndü. "Biz yokken tam zamanlı iş bulmaya çalış, Fi."

Fiona kafasını salladıktan sonra ona da sarıldık ve artık gitmemiz gerektiğini biliyorduk. Dışarı çıkıp bizi almaya gelecek olan otobüsü bekledik. Michael sigara yaktı.

"Otları ve sigaraları iç çamaşırına koy. Bu sefer onları vermeye niyetli değilim." diye mırıldandı nefesini üflerken. Sigara bitene kadar paylaştık.

Yol boyu sessizdim çünkü binlerce düşüne aklımdan geçiyordu. Ashton'ı arkamda bırakıyordum, bana aşık olan Sandy'yi de öyle. Keşke Sandy'yi sevebilseydim. Keşke onun bana olan hislerinin karşılığını verebilseydim.

Ancak olmuyordu.

Ona dokunuyordum ve beni sertçe geri ittirmek yerine daha çok yanıma yaklaşıyordu, ona bakıyordum ve "Ne bakıyorsun orospu çocuğu?" demek yerine sadece gülümsüyordu, gece yanına kıvrıldığımda aşağı ittirdikten sonra yanına çekip göğsümde yatmıyordu, sadece kolunu belime sarıyordu, gelecek hakkındaki planlarımdan bahsederken alayla kahkaha atıp bana şu 'aslında seninle gurur duyuyorum' bakışı atmıyordu, sadece dinliyordu ve kafasını sallıyordu.

Ve ne yazık ki, bu durumda Sandy dünyanın en sıkıcı insanı gibi geliyordu.

Ashton'a çok alışmıştım. O dünyama girdiğinden beri her hareketi beni heyecanlandırır olmuştı.

Şimdi bana 'hak ettiğim' gibi davranan birini bulmuştum ama, bu iyi hissettiriyor muydu? Hayır.

Ashton'ın bu kadar zor oluşunu seviyordum. Ona attığım her adımda beni geri ittirmesini seviyordum. Beni sinirden kudurtmasını bile seviyordum. Alaycılığını, kolay sinirlenmesini, kıskanmasını seviyordum. Dokunuşlarını seviyordum.

Nadiren dokunuyordu ancak dokunduğu zaman ayaklarımı yerden kesiyordu.

Belki de sorun her şeye çok hızlı başlamış olmamızdı. Daha onu tanıdığım ikinci gün sevişmiştik. Sonra birbirimizi tenha yerlerde emerken olmuştuk. İşleri ağırdan almamız gerekirdi.

Onu sevdiğimi kabullenmek benim için çok zordu. Olmadığım biri gibi davrandığımı biliyordum, boşa kürek çektiğimi de. Ancak tüm bu çabalarım, Ashton'ı sevdiğimi kabullenmekten bile daha kolaydı.

Çünkü, onun beni hiçbir zaman benim onu sevdiğim gibi sevmeyeceğini biliyordum. Hiçbir zaman kendini tamamiyle bana teslim etmezdi o.

Ve asla elde edemeyeceğim birini sevmek ölüm gibiydi.

"Geçen sefer evlatlık verildiğimiz zaman daha kolaydı. Ancak bu sefer arkamızda bıraktığımız insanlar var, öyle değil mi?" dedi Michael camdan dışarı bakarken.

"Luke, Mandy ve Sandy." diye devam etti iç çekerek. Sonra bana döndü. Yeşil gözleri hafif buğulanmıştı ve kırmızı dudakları soyulmuştu. Stresliyken kemirdiği için soyulduğunu tahmin ettim. Adem elması yavaşça oynadı ve konuştu.

shameless | cashtonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin