"Motosikletini kulübenin orada bırakmak akılıca mı?"
Andrew sorum karşısında çenesini sıvazladı."Neden biraz susmuyorsun?"
Derin bir nefes aldım.Konuşmam faydasızdı.Bende aklımı bir şeyin dağıtmasını umarak etrafıma bakındım.Ormandan ilerliyorduk.Bir kelebek omzuma konunca irkildim.Çok güzeldi.Böyle mucizevi şeylerin ömrünün bu kadar az olması haksızlıktı.Kelebeği elime almaya çalıştım ama uçup Andrew'in omzuna kondu.Andrew kelebeği elinin tersiyle kovdu.Kaba bir hareketti.
"Beni teslim edince eline ne geçecek?"
Bunu söylerken durdum ve yüzümü ona çevirdim.
Andrew derin bir iç çekti."Senin gibi bir kaçağı teslim edince karnımı doyuracak kadar param olacak."
Son noktayı koyan bir sesle,"Ben kaçak veya hain değilim."dedim.
Andrew serinkanlılıkla,"Sen sadece bir kaçak değilsin.Başka şeylerde var yoksa başına ödül konmazdı öyle değil mi?"diye sordu.
"Hiç bir bok bildiğin yok senin."
Andrew gözlerini gözlerimden ayırmadan,"Anlat o zaman."dedi.
Başımı iki yana salladım."Bildiğin şeyi yap."
Andrew derin bir iç çekti."Hiç akıllıca bir hareket değil."
Cevap niyetine ona karanlık bir bakış attım.
Pes ederek iç geçirdi."Peki öyle olsun."
Yürümeye devam ettik.Güneş doğmak üzereydi.Andrew'in eline baktığımda yüzüğü olmadığını gördüm.
"Yüzüğün yok."
Andrew sesinde bir miktar alayla,"Bu senin için iyi bir şey olsa gerek."dedi.
Haklıydı benim için iyi bir şeydi.Eğer iyi bir plan kurarsam Andrew'den kurtula bilirdim.Ama ondan önce tamamen güneşin doğmasını bekleyecektim.
Andrew elini pantolonun cebine sokup yüzüğünü çıkardı.Bana doğru geldi ve tam önümde durup yüzüğünü parmağına taktı.Şeytani bir gülümsemeyle,"O kadar aptal değilim."dedi.
Öfkemi belli etmemeye çalışarak,"Aman ne mutlu sana."dedim.
Gülümsemesi daha da büyüdü.
Yanından geçip önden yürümeye başladım.Bakışlarını sırtımda hissederken önden gitme isteğim yok oldu.
"Dinlenmek istiyorum."dedim.
"Olmaz."
Durdum ve ona dönüp karşısında durdum."Bana sert erkek tiplerini çekme.Ben bir insanım istesen de istemesen de ben dinleneceğim."
Andrew'in bakışları sertleşti.Ama cevap vermeden yanımdan geçip gitti.
Biraz daha ilerledikten sonra bir ağacın altında oturdum.Hava çok sıcak olduğu için böyle kalın gövdeli ve sık yapraklı ağaç gölgesine ihtiyacım vardı.Andrew bana uzun uzun baktıktan sonra O da karşımdaki ağacı seçti.Andrew kolunu terle parlayan yüzüne sürttü.Sonra çantasını açıp içinden kan dolu şişesini çıkardı.Bana aldırış etmeden şişeyi kafasına dikti ve içtikten sonra çenesine akan kanı elinin tersiyle sildi.Durup bana bakınca bakışlarımı kaçırdım.Elindeki şişeyi bana uzatarak,"İster misin?"diye sordu.
"Aman ne komik."
Andrew'in dudakları eğlenir gibi büküldü.
"Senin için nehirden su getireyim.Sakın bir yere ayrılayım deme ki zaten ayrılırsan kokunu alırım.Yani anlayacağın güzelim benden kaçamazsın."
"Merak etme o kadar salak değilim."
Andrew ayağı kalkıp gözden kaybolana dek onu izledikten sonra ayağa kalkıp onun gittiği yönün tersine doğru koştum.O sırada Andrew birden önüme çıkınca korkudan felce uğramış bir halde elimi ağzıma kapadım.
"Güzel olduğumuz kadar salakmışız da."dedi.
Ellerimi çözünce daha büyük bir şoka uğradım.Ellerimi çözdükten sonra kollarımı arkamda birleştirip bağladı.
"Artık gitsek iyi olur."
Beni tutup baş aşağı omzuna yerleştirdi.Sırtını tekmeledim ama aldırış bile etmedi.
Orman sanki git git bitmiyordu.Pes etmeden Andrew'e zorluk çıkarmaya çalışıyordum.Andrew buna aldırış etmeden yürümeye devam etti.
Sonunda karşımıza bir yol çıktı.Yola çıktığımda karşıda duran kamyoneti gördüm."Aracımız orada."
Beni arabanın önünde indirdi..Ön kapıyı benim için açtı.Ona kötücül bir bakış atıp ön koltuğa oturdum.Kapıyı kapayıp kendi tarafına yöneldi.Arabaya bindi ve anahtarı takıp kamyoneti çalıştırdı.
"Ellerimi çözer misin?"
Andrew'in bakışları yoldan bana kayınca ona en şirin ve yalvaran bakışımı attım.Tek elini cebine sokup bir çakı çıkardı.Ellerimi ona uzattım bir elime birde yola bakarken,"Umarım elimi kesmezsin."dedim.
"Bıçaklar konusunda iyiyimdir."dedi.
Bileklerimde bir hafiflik hissedince kestiğini anladım ve ellerimi ipten kurtardım.Bileklerime bakınca hafif bir iz bıraktığını fark ettim.Andrew'inde bakışları bileklerime kayınca yüz ifadesi bir anlığına değişti.
"Neden fazla sıktığımı söylemedin?"diye sordu.
"Çünkü canım yanmadı."Yalan.
Bana merak ve temkinle baktı."Öyle olsun."
Başımı cama yaslayıp dışarıyı seyrettim.Ona her şeyi anlatırsam belki beni serbest bırakırdı.Ama en azından iyi veya kötü biri olduğunu anlardım.
"Sana gerçeği anlatırsam beni bırakır mısın?"
"Anlatığın şeye göre değişir."
Bir solukta ona bütün hikayemi anlattım."Babam beni 18 yaşımı doldurduktan sonra başkanın oğluyla evlendirecekti.Adam 32 yaşındaydı ve pisliğin tekiydi.Hem vampir olmak istemiyordum hem de o pislik herifle evlenmek.Beni savunan tek kişi annemdi o da ölmüştü.Kaçmak için planlar kurdum bunun için en iyi vakit 16.yaş günümüzdü.Bende kaçtım."
Andrew'in arabayı durdurduğunu o an fark ettim.Gözlerini kapatmıştı.
"Aria benim ikizimdi.Ondan on beş dakika sonra doğmuştum ama onun sevgilisi vardı ve babam onu daha çok severdi."
Kafamı çevirip Andrew'e baktığımda bana baktığını fark ettim.Sonra Andrew çenemi kaldırıp gözlerimin içine baktı."Başkanın oğlu benden de birçok şeyimi aldı."
Gözyaşlarına boğularak,"Lütfen beni ona teslim etme."dedim.
Beni göğsüne iyice bastırdı.Kulağıma,"Ona istediğini asla vermeyeceğim.Bu sefer olmaz."diye fısıldadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Vampir -Gece Keşfi 1
VampireAria ve Diana iki ikizlerdir.Fakat yaptıkları seçimler onları bambaşka yollara sürüklemişti. Vampirlerle insanlar arasındaki savaşı önlemeye çalışırlarken aynı zamanda da kanlarına sahip çıkmaları gerekiyordu.Ve bunu yaparken de birbirlerine hiç olm...