Hatalarım varsa affola. İyi okumalar~
----------
[Kitap şarkısı : A Great Big World - One Step Ahead]~
"Önce kelime vardı," diye başlıyor Yohanna'ya göre İncil. Kelimeden önce de Yalnızlık vardı. Ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti Yalnızlık. Kelimenin bittiği yerde başladı; Kelime söylenemeden önce başladı. Kelimeler, Yalnızlığı unutturdu ve Yalnızlık, Kelime ile yaşadı insanın içinde. Kelimeler, Yalnızlığı anlattı ve Yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız Kelimeler acıyı dindirdi ve Kelimeler insanların aklına geldikçe, Yalnızlık büyüdü ve dayanılmaz oldu.*
※
Saat 02.05. Yine hiç gecikmiyor. Benden uzun olan bedeni yanıma uzanırken tepki vermiyorum. Gözlerimi açmıyorum, uyuduğumu düşünmesini istiyorum.
"Uyumadığını biliyorum." Elbette, bana hiçbir zaman kanmıyor. Ve elbette, ben hala uyuyor gibi yapıp gözlerimi açmıyorum.
"Göz kapakların titriyor. Eğer uyumuyorsan onları asla sabit tutamazsın. Beceriksizsin." Ellerini kapalı gözlerimin üstüne koyduğunda elbette bana uyumadığımı göstermek için artık bildiğim cevaplarını sıralıyor. Ve elbette, ben yine de uyuyor gibi yapmaya devam ediyorum.
"Yüzüne dokumduğumda titriyorsun. Hala uyumuyorsun." Ellerini yanağıma kadar sürüyerek indirdiğinde elbette titriyorum. Bunu nasıl durdurabilirim ki? Böylesine uzaktan tanıdığım yakın birinin bana dokunuyor olduğunu hissetsem uykumda bile titrerim.
Size bahsetmeyi unuttum. Ben Luhan, boş gezenin boş kalfası. Bir işim yok, asla bir işim olmadı. Nasıl geçindiğimi bilmiyorum, bazen bu bana da inanılmaz geliyor. Basit bir binanın en alt katında bir evim var. Evimi sevmiyorum, beni intihara sürüklüyor fakat camı açtığımda, yer ile karşılaşıyorum ve bütün hevesim kaçıyor.
Biraz çirkinim. Tamam, basitçe ben çirkinim. Bir erkeğim fakat görüntüm, bilirsiniz işte hafiften kırık gibiyim. Bu yüzden eğer insan içine çıksaydım, kesin alay konusu olurdum ama içim rahat çünkü insan içine çıkmıyorum.
Kendimi sevmiyorum, elimden bir işin gelmemesini sevmiyorum, çirkin görüntümü sevmiyorum, evimi sevmiyorum, ailemi bile sevmiyorum. Bu zamana kadar intihara kalkışmamamın tek sebebi ise evimin yerle bir olması. Kendimi asmaya ya da boğmaya üşeniyorum. Bir silah alacak param da yok. Fakat bir süre sonra, bu bahaneler bile sizi hayata bağlamıyor. Hele buzdolabınızı açıp sadece bir şişe su görüyorsanız, buzdolabını kafanıza atmak istiyorsunuz.
Böyle depresif bir haldeyken neden bir adamın kollarıma gelmesini bekliyorum? Güzel soru, yalnız baya bayat. Yine de söyleyeyim, o bir bahane.
Artık kendimi öldürmek için sunacak bir bahanem kalmadığında, ben de kendime bir bahane yarattım. Bundan bir ay önce geceleri gelip bedenimi ısıtacak bir beden diliyorken, camımı açıp içeri girdi.
Tamam, onun tamamen kendi uydurmam olduğundan haberdarım. Hatta bir ara delirdiğimden korkup gelmemesini istedim ama o gece de geldi. Ardından, ben de ona alıştım.
Yanımda olmasından memnunum. Bana geliyor ve beni seviyor. Bu garip bir his, hala bu dairenin boş olduğunu sanan komşularımdan farklı olarak benim yaşadığımı biliyor ve bana dokunuyor. Bu yüzden, hayal gücüme minnetarım.
"Seni ben uydurdum." Rutini bozmak boş bir çaba olacağından hep yaptığım gibi gözlerimi açmadan söylüyorum. O ise dudaklarıma gelen bir elini dudağıma sürtüyor. Dudaklarıma dokunan eli boş buzdolabıma bir kaç zeytin bırakırken gülüyor. "Bunu sana kaç kere söyleyeceğim? Ben bir uydurma değilim, sadece evim yok."