Bu gece rahat bir uyku çekeceğimi düşünürken aslında çok yanılıyormuşum. Evren uyumamı istemiyordu anlaşılan. Çünkü her uykuya dalışımda bir problem beliriyordu. Görmezden gelmeliydim belki de, fakat bu seferki gerçekten elimde değildi. Görmezden gelemiyordum, gelemezdim.
Bu kez de gece yarısı durmayan hıçkırıklarla uyanmıştım güzel uykumdan. Kimin ağladığını bilmek kolay; Brittany. Neden ağladığı ise meçhuldü. İnsanlar -bunlar genelde beni 'çok iyi' tanımayan insanlar ki zaten gerçek beni tanıyan insanlar çok nadirdir- genelde acımasız, kalpsiz biri olduğumu düşünürdü. Görünüşümden, soğuk bakışlarımdan ve davranışlarımdan bu sonuca varmışlardı. Tamam, biraz haklı olabilirlerdi ama ben ne sandıkları kadar acımasızdım ne de kalpsizdim. Benimde bir kalbim ve vicdanım vardı. Ve eğer şuan ev arkadaşım susmak bilmeden dakikalarca hıçkırarak ağlıyorsa kesinlikle vicdanımı dinlemeliydim.
Uyku sersemliğini yenerek yavaşça sıcak yatağımdan kalktım. Yanına gidip ağlamasını dindirmeye çalışmalıydım. Her ne kadar tesellilerim berbat olsa da birkaç teselli edici sözler söyleyebilirdim belki. Sonra da küçük bir sarılmanın ardından ikimizde yataklarımıza geri döner ve biterdi.
Karanlık odamdan yine karanlık koridora adımımı attığımda seslerin artmasını beklerken aksine sesler yavaşça kesilmeye başlamıştı. Biraz geç kalmış olabilirdim ama yine de gidecektim yanına. Aniden kalbimi dahi sızlatacak şekilde hıçkırdığında bu benim için son damla olmuştu. Hemen yanına gitmeliydim. Bu kadar mı üzgündü?
Kapısını tıklatma gereği duymadan hızla içeri daldım. Yatağının yanındaki komodinin üzerinde kendi parasıyla aldığı bir aydınlatma aleti vardı ve ışığı açıktı. Bunun sayesinde Brittany'i yüzünü yastığına kapatmış ağlarken görmek kolay olmuştu. İçimi yakan bir manzara mıydı? İnkâr edemeyecektim, öyleydi. Her hıçkırığında küçük bedeni sarsılıyordu.
Yutkunma gereği duydum. Ama boğazımda kocaman bir yumru oluşmuş gibiydi, yutkunmamı zorlaştırıyordu.
"Brit," diye mırıldandım yanına giderken. Sesimi duyunca başını kaldırdı ve kızarmış gözleri beni aradı. Sonunda gözleri odağını bulduğunda bana mahcup olmuş bir bakış atmıştı. Hemen yatağında oturur pozisyona geçti ve küçük parmaklarıyla yanaklarını sildi. "B-Ben seni uyandırdığım için ü-üzgünüm." Çatallamış bir ses tonuyla söyledi. Yanına vardıkça ne kadar dağıldığı netleşiyordu ve bu nedensizce içimi sızlatıyordu. Usulca yatağının kenarına oturdum. Yüzünü benden saklamak istercesine başını aşağı eğmiş ve ellerini de yüzüne siper etmişti.
"Brit," diye mırıldandım elimi saçlarına daldırmadan önce. Nazikçe saçlarını okşamaya başladım. "Bir sorun mu var? Neden ağlıyorsun?"
Bunu sorduktan ilk birkaç saniye nefesini bile duyamamıştım. Ardından o kadar büyük bir şekilde hıçkırdı ki az kalsın korkudan çığlık atacaktım. Brittany karşımda sarsılarak ağlıyordu. Ve ben ne yapacağımı bilmiyordum.
"B-Bir değil birçok sorun var, Abby!" dedi hıçkırıklarının arasından. Bu kadar şiddetli ağlayacağını beklemediğimden şaşkındım, bu yüzden kendime gelip bir tepki vermem biraz uzun sürmüştü. Nihayet onu susturmam gerektiğinin bilincine girince tereddüt etmeden kollarımı ona doladım. Brittany'nin yatağı benim aksime tek kişilikti. O yüzden onun yanına sokulmam fazla kolay olmuştu. Sırtımı yatağın başlığına yasladım ve Brittany'i kendime doğru çektim. Yan bir şekilde kucağımdaydı şimdi minik bedeni.
"Larissa ile kavga mı ettiniz? Yoksa okulla ilgili bir şey mi oldu?" Telaşla neden ağladığına dair teorilerimi sıraladım. Ama Brittany hiçbirine tepki vermemişti. Bir elini omzuma yerleştirdi, yüzünü de boynuma doğru gömdü. Koruma iç güdüsüyle Brittany'nin vücudunu bedenime iyice bastırdım. "Kötü bir rüya mı gördün?" Bu sorumun ardından omzuma bastırdığı eli enseme çıktı ve diğer elini de ensemde buluşturduktan sonra bana sımsıkı sarıldı. Cevabımı almıştım. Kâbus görmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hold me tight ➳ girlxgirl
ChickLitHer gecenin sonunda kendimi onun kollarında buluyordum. (2017'de yayımlamıştım. Yeniden paylaşıyorum.)