♪2♪
"Bayan Mellet. Sıra sizde."
Dişlerimin arasında sıramı beklerken kemirdiğim kalemi, sınıftakilerin gözleri bana dönünce dişlerimin arasından çekmiştim. Herkes sanki bu kız kim der gibi bakıyordu. Beni sanki tüm bir yılı aşkın süre boyunca daha yeni görüyorlarmış gibiydiler.
Kalemi sırama bırakıp, açık bıraktığım defterimi elime aldım ve çaprazımdaki Calum'ın bana dönmeyişini içimde tutarak ön kısma geçtim.
Aslında bu bir tür ödevdi. Evde, şiir veya yazı yazmamız gerekiyordu. Edebi değer olmak zorunda değildi. Sadece... bir şeyler yazmalıydık. Bende öyle yapmıştım. Her zamanki şarkılarımdan tekini, aşk şarkısıydı ama kimin umurundaydı ki, okuma kararı almıştım. Calum gibi okumamazlık yapmamalıydım. Dersler onun umurunda değildi ama benim için önemliydi.
Tamamıyla hayal dünyamın ürünü olan yazımı okumaya başladım. Neden böyle imkansızlar düşündüğümü bilmiyordum.
"When you're talking to your friends,
Do you talk about me?Do you say that I'm a sweetheart?
Do you say that I'm a freak?Do you tell them white lies?
Do you tell them the truth?Do you tell them that you love me
The way I been lovin' you?Cause every night you and I find ourselves
Kissin' and touchin' like no one else
Falling and falling until I fell
For you.'Cause I been talkin' to my friends
The way you take away my breath
It's something bigger than myself
It's something I don't understand
No, no
I know we're young and people change
And we may never feel the same
So, baby tell me what you say."Hem şairane, hem de garip bir hava eşliğinde okuduğum yazımı bitirdiğimde pek bir tepki yoktu. Hiç kimseyi alkışlamayan sınıfın zaten beni de alkışlamasını beklemiyordum. "Güzeldi. Beğendim."dedi Bayan Wourdoll. En azından notum güzel olacağa benziyordu.
Gülümsedim ve başımı çevirdim.
Ve gözlerim onun gözleriyle buluştu.
İlk kez.
Ayaklarım hareket etmezken, gözlerini hafif kısmış beni izliyordu.
Mistikti bakışları. Anlam koyamıyordum ama kalbimin üstüne kızgın yağ dökülüyor gibi de bir acısı vardı. Aslında beni sevindirmeliydi bakışları ama daha çok can yakıcıydı. Yutkunduğunu fark ettiğim sırada, birisi de öksürmüştü.
Kendime içten çeki düzen verip hemen yerime ilerlemeye başladım. Gözlerimi ondan ayırmıştım çünkü bana iyi gelmemişti bakışları.
Hayal ettiğim gibi değildi.
Tanıdıktı. Daha acı doluydu. Bir şey onu memnun etmemiş gibiydi.
Kalbimdeki ağrıyla en arkadaki yerime oturdum ve bana arkası dönük olan Calum'a baktım. Yanında arkadaşı Ashton vardı. Aslında bizden büyüktü ama Troye, Ashton'ın alkolik olduğunu söylemişti. Ve birkaç kez komaya girmiş, bundan dolayı da tedaviye başlatılmıştı. Ara vermişti okula.
Okuldaki kızlardan duyduğum kadarıyla Calum da, bir yıl önce benim gibi Sydney'den Adelaide'e gelmişti. Ama o hangi okuldan gelmişti bilmiyordum. Onu ilk bu okulda gördüğümde, etrafındaki cezp edici etkiyi fark etmiştim. Ama ona böyle tutulacağımı düşünmemiştim.
Gözlerimi, omuzlarında hiç çekinmeden ezberler gibi gezdirdikten sonra ensesine ve dağınık saçlarına da baktım ve defterime döndüm. Başkaları, yazıklarını okurken ben öylece durmuş defterime bakıyordum. Zil çalıncaya kadar öyle kalmıştım çünkü kafamı kaldırmak istemiyordum. Kalemim, defterimde bazı izler bırakmıştı ve bu zihnimin bir oyunu gibiydi.
Cal-Pal.
Birden aklıma bu gelmişti ve defterimin bir sayfası, tamamıyla bu yazıyla dolmuştu. Ortasında ise güzel bir el yazısıyla yazılmış Calum ismi duruyordu.
Bu beni sadece gülümsetmişti. Bedenimi de uyuşturmuştu çünkü sanırım geçen kışta içinde Calum ve benim olduğum bir rüyamda ona böyle diyordum. Ama o sabah aklımdan çıkmıştı.
Ve şimdi tekrar aklıma konmuş, beni garip bir girdaba sokmuştu.
Zil çaldığı için herkes çıkarken ben yavaştım. Fazlasıyla. Defterimi elimde tuttum ve kalemimi yavaşça çantama bıraktım. Sınıf neredeyse boşalırken, çantama eşyalarımı koyduktan sonra onu tek kolumdan geçirim omzuma astım. Defterim elimde, Bayan Wourdoll'un oturduğu masanın yanından geçerken ona bakmamıştım bile. O da bana bakmadı.
Calum ile göz göze gelişimizin şerefine, sınıftan yavaş, çok yavaş adımlarla ayrıldım. O an ki garip bakışını unutmayacaktım.
Aklımdaydı.
Ezberimdeydi.
Dudaklarımı yaladım ıslak bahçeye çıkarken. Sıradaki dersim onsuzdu ama olsundu. Aklımda olacaktı her şeye rağmen.
Onunla ilk kez göz göze gelmişken, nasıl aklımdan çıkardı ki zaten?
Gülümsemem genişledi. Ne zaman dudaklarım kıvrılmıştı onu da bilmiyordum ama yine de gülümsemem gittikçe genişliyordu sanki. Tabii göz göze gelmemize seviyordum. Yoksa bakışları hüzünlüydü. Bu da canımı acıtıyordu.
İleri Seviye Kimya için diğer binaya geçecekken, yemekhanenin önünde, hemen duvar dibinde Troye'u görmüştüm. Gözüm nasıl oraya takıldı bir fikrim yoktu. Sadece... Neden Calum ile konuşuyordu?
Bir eli Calum'ın omzundaydı, gülüyordu.
Troye, onunla konuşuyordu.
Bana, Calum kötü biri diyordu ama kendisi onunla gülerek konuşuyordu. Tanrım. Bu nasıl ironiydi? Şimdi ne yapmalıydım?
Boğazımı ağrıtan yumruyu yutkunamazken, dersimin olduğu binaya gitmeye karar verdim. Troye'un benden bir şey sakladığını ilk kez görüyordum. İlk kez tanışmıyorlarmış gibi durmuyorlardı. Bunu her şekilde anlardım. Troye tanımadığı birileri ile konuşurken elini omuzlarına koymazdı, öyle gülmezdi.
Utanırdı.
Defterimi sıkıca tuttum ve sınıfa girdim. Başka yapacak bir şeyim yoktu. Elimden hiçbir şey gelmezdi. Onların yanına öylece gidemezdim.
Sadece bekleyecektim. Aklımdaki sorgu baloncukları çoğalmaya devam ederken.
*
bu hikayeyi yayımladım neden çünkü taslaklarda bitti gibi
artı olarak kapağı beni azdırıyor xd
ve
yorum istiyorum her zaman olduğu gibi
love love love