Su olan bir kadın varmış. Hep akıyormuş. Kendini bir arada tutamıyormuş bir türlü. Bu durumdan hiç hoşnut değilmiş. Bir şekli olmadığı için çok üzülüyormuş.
Bir gün bir adamla tanışmış. Bu adamın içi boşmuş. Çok güzel bir şekli varmış ama, içindeki boşluk onu çok rahatsız ediyormuş. Ne yapsa bu boşluğu dolduramıyormuş.
Tanıştıkları zaman su kadın yavaşça boş adamın içine akmış. Adamın içindeki boşluğu tamamen doldurmuş, hiç de su artmamış. Adam bu durumdan çok memnun kalmış. İçindeki doluluk hissi çok hoşuna gitmiş. Kadın da kendini çok iyi hissediyormuş. Güzel bir insan şekline bürünmüş çünkü. Dik durabiliyor, etrafta dolaşabiliyormuş.
Mükemmel bir çift oluşturdukları, birbirlerini kusursuz bir şekilde tamamladıkları söyleniyormuş yaşadıkları çevrede. Uzun zaman mutlu yaşamışlar, ideal evlilik örneği olarak parmakla gösterilmişler.
Fakat zamanla havalar soğumaya başlamış. Su kadın adamın içinde donmuş. Donunca genleşmiş. Adamın kendisine dar gelmeye başladığını düşünmüş. Üstelik sertleştiğini, adamın desteği olmadan da şeklini koruyabileceğini hissediyormuş. Artık adamın içinde mutlu değilmiş, kendisini kısıtlanmış hissediyormuş.
Adam da rahat değilmiş, çünkü kadın sürekli olarak kendisine daha fazla alan vermesi için adama baskı yapıyormuş.
Bir süre böyle huzursuz bir şekilde yaşamaya çalışmışlar ama kadın genleşmeye devam ediyormuş. Öyle ki günün birinde adam daha fazla dayanamamış ve kırılıvermiş.
Kadın ilk önce çok büyük bir rahatlama hissetmiş. Çünkü artık etrafındaki baskı kalkmış ve rahat hareket edebiliyormuş. Hem şeklini de koruyormuş, adamla birlikteyken olduğundan daha bile büyükmüş üstelik. Kendi kendine yetme hissi ile çok mutlu olmuş bir süre.
Fakat yavaş yavaş havalar yeniden ısınmaya başlamış. Kadın ilk önce sıcaktan dolayı terlediğini düşünmüş. Ama zaman geçtikçe şeklini kaybetmeye başladığını, dik durmakta zorlandığını fark etmiş.
O zaman aslında hep su olduğunu, hiç değişmediğini anlamış. Boş adamı kırmış olduğu için büyük bir pişmanlık ve üzüntü duymuş. O kadar üzülmüş ki, kendini toparlamaya çalışmaktan vaz geçmiş ve kurumuş bir tarlaya uzanıp toprağın damla damla kendisini içine çekmesine izin vermiş.
Su kadının kırdığı boş adamın parçaları da meğer bu tarlaya atılmış. Burada iyice parçalanıp toprağa karışmışlar, toprak haline gelmişler. Tarlanın bu kadar çorak olmasının sebebi bir zamanlar boş adam olan toprağın su kadını özlemesiymiş. Su kadın kendini toprağa bırakınca adam çok mutlu olmuş, suyu yavaşça içine çekmiş. İlk seferkinden çok daha derin, daha tam bir şekilde bütünleşmişler, bir olmuşlar. O kadar mutlularmış ki, kuru toprağın içinde yıllardan beri durmakta olan bir tohum, onlara bakıp gülümsemeye başlamış.