b.17 Diecisiete

1K 50 13
                                    

Yanağımı yumruk yaptığım elime yaslamış, önümdeki salatayla oynuyordum. Büyükçe kesilmiş marulları çatalımın dişleri arasına geçirip durdum. Canım sıkılırsa arada ağzıma atıyor ve yiyordum. Şuan önümdeki yemek bana o kadar tatsız geliyordu ki kendimi acilen yağlı ve tuzlu bir etin başına ya da meyveli dondurmaya fırlatmamak için zor tutuyordum. Bu sefer yemekhanede bana eşlik eden bir Alberto yoktu. Seslerini duyabileceğim kadar yakında, ön taraflardaki diğer bir masada erkek arkadaşlarıyla oturmuştu.

Sahanın içine bakan cam kenarında her zamanki gibi futbolcularımız yer alırken diğer çalışanlar da bu geniş salonun içine dağılmışlardı. Teyzem hafta sonu erkek arkadaşıyla çıktığı doğa yürüyüşünde üşütmüştü ve bu hafta birkaç gün, işler bana bakıyordu. En azından perşembe ve cumaya kadar. O günlerde okula gidip derslerimi almak zorundaydım.

Tüm hafta sonumu başlayan sınav dönemim için eksik notları toparlayarak geçirmiştim. Üzgün ya da kırık da olsanız, hayat devam ediyordu ve bir şekilde ona ayak uydurmak zorundaydınız.

Kilo verme yolundaki kararlılığım tekrar aklıma geldiğinde, salatamı bitirmeye koyuldum. Son zamanlarda tam üç kilo almıştım. Kısa boylu olduğum için de kilo almak benim kabusumdu.

Üzerimde hissettiğim bakışlara artık alışmıştım ve kimden geldiğini biliyordum. Ya da kimlerden. O yüzden başımı tabağımdan kaldırmadım. 

Salatam bittiğinde gözlerimi yemekhanede gezdirdim. Önümdeki küçük su şişemin kapağına çenemi dayamıştım. İleride, cam kenarından biraz daha farklı bir yerde oturan Neymar'ın da aynı benim gibi çenesini su şişesine dayamış halde Messi, Suarez ve Dani'yi dinlediğini gördüm. Başında bere ve üzerinde çoğu zaman olduğu gibi uzun kollu termal bir tişört ve tayt vardı. Onların üstünde ise kısa antrenman formaları. Baş parmaklarını tişörtün kollarına bunun için açılmış deliklerden geçirmişti. Bu sayede elleri parmaklarına kadar saklanıyordu.

Gözlerimi azıcık hareket ettirip yüzüne kaçamak bir bakış attığımda, o da aynısını yaptı. Aynı anda çarpışan gözlerimiz, birkaç saniyeliğine ona kilitlenmemi sağladı. 

Sanki bir sihir oluşmuş gibi ikimizin gözleri arasındaki hava gittikçe ısındı, ve benim de bedenimi ısıtmaya başladı. Ona karşı hissettiğim özlem ve böyle bakması yüzünden kanımda dolaşmaya başlayan tutku da işin içine girdiğinde, çıkılmaz bir yola saptığımı biliyordum. Ne yazık ki bu adamı çok umutsuzca ve çaresiz bir şekilde seviyordum.

Göz kontağını ilk bozan ben oldum. Telaşla kalkarken bacağımla masanın altına geçirmiş, ve teneke tabağımın güzel bir gürültü çıkararak birkaç gözü bana çevirmesini başarmıştım. Ayrıca sarsıntı yüzünden masada yuvarlanmaya başlayan şişemi de düşmeden önce elimi sertçe çarparak yakaladım.

Zaten böyle şeyler hep bana olmak zorunda değil mi? Harika.

Bir elimde su şişem ve telefonum, diğerinde boş teneke tabağımda kirlilerin yıkanmadan önce toplandığı tekerlekli dolaba ulaşmak için Neymar'ın oturduğu masanın yanından geçmek gibi bir hatada da bulundum. Kafasını kaldırıp bana baktığını görsem de ondan tarafa bakmadım ve işkenceli geçen dakikalara yemekhaneden çıkarak bir son verdim.

Nefes nefese kalmış halde kendimi teyzemin odasına attığımda kapıyı arkamdan kapayıp derin nefesler aldım. Galiba takımın antrenman saati bitene kadar -ki bir buçuk saat gibi az bir süre kalmıştı- bu odadan çıkmayacaktım. Kendime Neymar'ı görünce ipleri hemen bırakmamak konusunda pek güvendiğim söylenemezdi.

Sevdiğim moda bloglarında dolaşmış, teyzeme gelen postalara bakmıştım. Ayrıca internette gözüme çok güzel bir çift bot iliştirdim ve sipariş de verdim fakat saatime bakınca antrenmanın bitmesine daha on beş dakika olduğunu gördüm.

in the night. neymarjrHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin