"Tatlım benim! Seni çok özleyeceğim."
"Bende Ela. Keşke sende gelsen."
"Annemleri biliyorsun."
Ona sıkıca sarıldıktan sonra uçağımın kalkmasına on dakika olduğunu öğrendiğim de acele ile bavullarımı alıp beş yıllık arkadaşım olan, benim için kardeşten de öte kişiye, Ela'ya veda ettim. Evet. İngiltere maceram başlıyordu.
Belki ailem gelir diye ümit etmiştim fakat beni uğurlamaya sadece Ela gelmişti. Hoş zaten onlar yüzünden gitmek istiyordum ya neyse.
Uçağa geçtiğimde kendimi koltuğa zor attım. Evet. Bu benim ilk uçağa binişimdi. Durumumuz çok iyi olmadığı için zaten yurt dışına hiç çıkma fırsatım olmadı. Şehirler arası yolculuklarımı da hep otobüsle gerçekleştiriyordum. Ama son bir yılda çalışarak biriktirdiğim para sayesinde Londra'dan kendime bir ev kiralayabilmiştim. Ela bu konuda bana çok yardım etmişti. Neredeyse ilk ayın kirasını o ödemişti. İstememek için diretsem de sonunda kazanan o olmuştu.
Uçak ilk kalktığında inanılmaz korktum. Betim benzim attı diyebilirim. Dikkat çekmiş olmalıyım ki yanımda oturan, adeta tonton nine diyebileceğimiz bir kadın bana iyi olup olmadığımı sordu. O kadar şekerdi ki hemen arkadaş oluverdik. Londra'da istediğim zaman kahve içmeye gelebileceğimi söyledi ve telefon numarasını verdi. Patricia teyze. Yolculuğun yarısını onunla konuşarak geçirmiştim. Diğer yarısında da uyumuştum. Geldiğimizi haber veren hostesin sesi ile irkildim.
Uçaktan adımımı atar atmaz buraya gelmenin baştan hata olduğunun kanısına vardım. İçimi büyük bir korku kaplamıştı. Bambaşka bir ülkede yapayalnızdım. Ah keşke Ela burada olsaydı diye geçirdim içimden..
Taksiye binerek kiraladığım evin adresini verdim. Kırk beş dakikalık yolculuğun sonunda şoför geldiğimizi söylediğinde heyecanla parayı uzatıp bavullarımı çıkarmama yardım ettiği için teşekkür ettim. Neşe ile binaya baktığımda yüzümdeki gülümseme birden soldu. Çünkü bina hiç internette göründüğü gibi değildi. Artık nasıl şop yaptıysa diye söylenerek sitem ettim.
Kapımı görünce moralim yine bozuldu. Çünkü tekmelesen açılacak bir kapı vardı.
"Bir de utanmadan anahtar vermişler." diyerek kinaye ettim kendi kendime ve tekme atamayacak kadar yorgun olduğum için anahtarla kapıyı açtım.
Önceden eşyalı bir ev tuttuğum için eminim ki önceden beyaz olan ama şimdi gri görünen örtüler ile kaplıydı. Yerler toz içindeydi ve mutfak dolaplarının içi örümcek ağı kaplıydı. Midem bulanarak kendimi dışarı attım ve kendime temizlik malzemesi ve yiyecek almak için market aramaya başladım.
Biraz yürüdükten sonra büyük bir market buldum ve içeri girdim. Markalar yabancı geldiğinden pek alışamadım başta. Ama İngilizce bildiğim için sıkıntı etmedim. Pembe renkli bir yer temizleyicisi, bolca makarna, ketçap, çakmak, bez aklınıza gelebilecek her şeyi aldım.
Tam kasaya gidip parayı ödeyecekken ilerideki raflardan şiddetli bir şekilde birinin düştüğünü gördüm. Koşarak yardım etmeye gidecektim ki yerde korkuyla yatan genç bir oğlan ayakta da anladığım kadarıyla onu yere düşürmüş öfkeli bir genç vardı. Ayaktaki genç yerdekini hışımla yakasından tutup yere kaldırdığında şokla ağzımı açmıştım. Yardım etmeli miydim? Ya tehlikeli biriyse diye düşünüp dururken havada tuttuğu genci hışımla duvara yasladı.
"Kime bulaştığını bilmiyorsun!" diye bağırdı ona. Bu cesaret nereden geldi bilmiyorum ama elimdekileri bırakıp koşarak onlara doğru gittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMİ SEÇERDİN?
FantasyGözlerimi açıp tavana anlamsızca baktığımda, geleceğimin de gece kadar karanlık ve ıssız olabileceği geldi aklıma. Mavi gözlüm, affedebilir misin beni? Peki ya sen oyun arkadaşım? Aslı, yaşadığı kötü olaylardan kurtulmak için kendini Londra'nın sok...