Müzik Önerisi: Emel Müftüoğlu - Bir Ümit Doğmaz mı?
*
Nefesimi düzene koyduğumda kafamı ister istemez solumdaki karaltıya çevirdim. On saniyedir beni rahatsız ediyordu. En önemlisi ise hareket etmiyordu. Heykel falan mı dikmişlerdi acaba buraya?
Neyse sadece bir çocukmuş.
Ne?!
Sadece mi bir çocukmuş?
Kafamı ikinci sefer hızla ona çevirdiğimde Melih'ten ellerimi çektim. Bu çocukcağız kesin bizi öpüşürken görmüştü. Yoksa bu yüz tipi hiç hayra alamet değildi. Gözlerimi kocaman açıp Melih'e sinirli bakışlar attım. Ne diye sokak ortasında öpüyordu ki?!
Bakışlarıma karşılık bana 'Benim suçum ne?' tepkisi verdi. Tabi ya! Melihgül'ün suçu ne?
Gözlerimi devirip çocuğa döndüm ve iki dizimin üstünde yere çöktüm. Ellerimi omzuna koydum ve aynen şöyle dedim:
"Ne gördüysen montaj, ne gördüysen fotoşok yavrum. Şimdi bu video kaydını belleğinden siliyorsun ve hayatının tanrısı olmaya devam ediyorsun. Anlaştık mı?"
Çocuk, garibim bana saf saf bakıyordu. Allah belanı vermeye Melih? İnsan bir etrafı kolaçan eder en azından. Çelik çocuk var mı bir bakar. Allah'tan babam görmemiş, yoksa anamı ağlatırdı vallahi.
"Ha?" dedi çocuk.
Haklı yavrum. Ben kimle nasıl konuşuyorum. Utanmasam beş yaşındaki çocukla Orhun Yazıtları'nın tarihsel geçmişini konuşacağım. Aslında utandığımdan değil, bilmediğimden konuşamam ama siz sakın çaktırmayın.
"Bak şimdi bu gördüklerini unutuyorsun ve buradan gidiyorsun. Tamam mı?"
Lafımın üzerine babamın sesini duyduk. Umarım çocukcağız bir şeyler yumurtlamazdı. Pozisyonumu değiştirmeden sadece başımı babama çevirdim.
"Kızım neredesiniz siz iki saattir?"
Tekrar çocuğa döndüm. Bu sefer bana sinsice bakıyordu. Kaşlarımı çattım. Bir yandan da babamla Melih'in konuşmasını dinliyordum.
Çocuk kollarını göğsünün üzerinde bağladı ve sırıttı. Arkamdaki babamı işaret ederek "O adam senin baban mı?" diye sordu.
Kaşlarımı daha fazla çattım ve "Evet," dedim safoşluğumu sergileyerek.
"İsmi ne?"
"Cemal de sen gitmiyor musun çocuğum?" diyerek kaş göz işareti yaptım.
O ise benim 'çocuğum' deyişime ithafen "Gitmiyorum, anneciğim," dedi son kelimeyi bastırarak. Ben bu çocuğu boğarım!
Arkadan da babam "Gülce neden o çocukla konuşuyor?" diye sormuştu.
Keyfimden! Ben keyfimden gelen geçenin çocuğunu durdurup konuşturuyorum! Neyse ki Melih "Hiç ya! Çocuk koşarken Gülce'ye çarptı da düştü. Ağlayınca teselli etti Gülce," diye babamı meşgul etmişti.
Ben de bu kadar hafiyelik yeter deyip çocuğa odaklandım.
"İyi gitme, ben giderim." deyip ayağa kalktım.
"CE-!"
Baktım çocuk babama bakıp bağırmaya başlıyor, hemen kontrolü ele aldım. Gözlerim istemsiz açılırken ciğerlerime derin bir nefes çektim ve ani bir hızla çocuğun ağzını sol elimle kapattım. Sağ kolumu da omzuna attığımda babamın garip bakışlarıyla bakıştım.
Hemen çocuğun yanağını okşarmış gibi yapıp sırıttım.
"Hehehe! Çocuklar, çok şeker yaratıklar. Hehehe!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzü Pembeleşinceye Kadar
HumorHikaye, ana karakterimiz Gülce'nin etrafında dönüyor. Gülce eğlenceli ve genellikle mutlu biri. Bazen sıkılabiliyor. Ama sıkıldığı zaman "Bu da hayatın tuzu, biberi," deyip tekrar mutlu hayatına geri dönüyor. Kızımızın hayatı tabi ki her daim neşeli...