1.

102 10 9
                                    

Merhaba,

Merhaba diyerek başlamak ne kadar klişe olursa olsun merhaba demek istiyorum sana. Merhaba sevgili günlüğüm.

Şimdiden mürekkep kokmaya başladın sanki. Ya da bana mı öyle geliyor, bilemem. Kırışmış ellerimi sarı sayfalarında dolaştırıyorum usulca. Daha yeni aldım seni. İstiklal Caddesi'nde usulca yürürken, bir vitrine gözüm çarptı. Eski ve emekçi olduğu her halinden belliydi dükkanın. Biraz merakla girdiğimde içeri, hemen seni gördüm. Öyle güzel göz kırpmıştın ki bana! Cebimdeki son bozuklukları sana harcadım. Kasiyer, seni bana verince, dünyanın en zengin insanı olduğumu o an anladım.

Sayfalarını bir veda uğruna harcamak beni üzüyor. Şu gayrimeşru hayatta benden geriye tek kalan şey sensin; ve bir de kedim. Aslında kedime mama alacak param yok. (Doğrusu kendime bile yemek alacak param yokta, neyse.) Ama nedendir bilmez, bir senedir benim yanımda. Sürekli onu kovsamda, penceremden içeri girmeyi başarıyor. Ben de oluruna bıraktım artık. Sonuçta üç gün sonra onun da bu evde işi kalmayacak.

Her insanın olduğu gibi, benimde zorluklarım çok oldu. Ailem öldü, aç ve susuz yaşadım, parklarda yattım, bir hiç uğruna dayak yedim. Aslında elim ayağım gayet sağlam, çalışacak güce sahibim; ancak şu kör olası dilim... Her girdiğim işten birkaç saat, belki de birkaç dakika sonra kovuldum. Hâl böyle olunca yapacak bir şeyim kalmadı. Taksim'in o dar sokaklarında dilencilik yaptım. İnsanlar bana acıyan ve tiksinen ifadeyle baksalarda bu beni yıldırmadı. Yine bir gece, kendimden vazgeçtiğim vakitler, dilencilik yapmaya koyuldum. Yırtık, pis ve kirli kıyafetim; yağlı saçlarım ile tam özümdeydim. Ellerimi açmış, boş ifadelerle insanlara bakarken bir an polisleri görür gibi oldum. Taksim'in iti kopuğu çok olur, beni de onlardan saydılar elbet. Yakamdan tutup ayağa kaldırdıklarında, ellerinden kurtulmak için her şeyi denedim. Bağırdım, ama duymadılar. Güzelce dayak yedim. Sevgili günlüğüm, şu an kahkaha atmak istiyorum. Sesimin çıkmadığını bildiğim halde hem de. Her yanım yara bere, burnumda kurumuş kan, hâli kalmayan bir ben... Sonra anladılar konuşamadığımı. Cebime üç beş kuruş koyup, dönüp gittiler.

İnsanların bir kez daha ne kadar cani olabileceklerini o an anladım.

Üç gün sonra doğum günüm. Ömrümün yarısına, otuz beşime yaklaşmış sayılırım. Aslında yarısı demeyelim de sonu diyelim ona.

Üç gün sonra doğum günümü değilde, ölüm günümü de kutlayacağım. Önce seni gömeceğim en güzel yere. Ardından kendimi Boğaz'ın eşsiz sularına bırakmak istiyorum. Kirliyim günlük, banyo yapınca geçilmeyecek türden hem de. Benim kirimi ancak o azgın sular temizleyebilir. Ben de usandım kirli olmaktan, temizlenmek istiyorum. Ruhen ve bedenen.

O vakte kadar sadece seninle ilgilenip sana değer vereceğim. Umarım, anlatacaklarım seni şimdiden yormaz. Eğer yorarsa söyle bana, ben elbet anlarım seni.

Kedim ayaklarımı tırmalıyor, sanırım seni kıskandı. Bir baksam iyi olacak.

Bir kalbin varsa, kalbinden öpüyorum günlük.

Sevgilerimle,

...

İsimsiz'in Son Üç GünüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin