Kurtçukları Ağırlayan Elma

1K 106 108
                                    

Düzenli aralıklara yere damlayan su damlacıklarının sesi bir süre sonra işkence özelliğini yitirmiş, kulaklar o sese de ayak uydurmuştu. Tek formül oraya odaklanmamaktı.

Odalarının olduğu duvarın önünde bağdaş kurmuş oturuyorlardı. Yerdeki kırılmış zemine ait tozlu parçaları izlemekti tek yaptıkları. Bir de soluk borularına işkence ediyorlardı.

Bir süre sonra düşünmeyi bile unutmuşlardı. Sadece yeri izliyorlardı.

Rüzgar arada sürgülü kapıya uğruyor, kapıyı yumrukluyor ama iyi bir misafirperverlikle karşılaşamayacağını anlayınca uğulduyarak onlara sitem ediyordu.

Deponun sahibi gibi sürgülü kapı da pek sıcakkanlı değildi. Kolay kolay kimseyi geçirmiyordu kendisinden.

Yukarıdan bazen sesler geliyordu. Saniyeler hızlıca bir araya gelip dakikalara can veriyor mu; dakikalar efendileri saat önünde eğiliyor mu, bilmiyorlardı.

Onlar için zaman durmuştu. Etrafta hiçbir şey değişmiyordu.

Uzun süredir üstlerinde gezinen kara sessizlik bulutları dağıldı.

"Sorarlarsa sıkıntıdan öldü dersin."

Diğeri döndü ve gülerek, "Kim soracak ki?" dedi.

Aralarındaki tek konuşma böylece harcanıp sessizlik bulutundan ses damlacıkları olarak düştü. Sonra da yerdeki toz parçalarına karıştı. En nihayetinde bulutlar yine ses güneşinin önüne geçti.

Ellerini duvara yasladı. Sonra bacaklarının arasına aldı. Soğuktan hasta olmak üzereydi. En azından o öyle sanıyordu. Yoksa çoktan hasta olmuştu. Vücudundaki ateş daha fazla bakteri kömürlerinden besleniyor, içindeki kor alev daha da harlanıyordu.

Diğerinin de pek bir farkı yoktu. O sadece hasta olduğunu fark etmişti yanındakinin aksine.

Bugün dışarı çıkmamışlardı. Efendileri en azından onlara bu konuda müsamaha göstermişti. Dışarıda beyazın en soğuk hali olan karlar özerkliklerini ilan etmiş, canlı cansız her şeye hükmetmeye başlamıştı.

İşten dönmek isteyenler işyerlerinde mahsur kalmıştı. Dışarı çıkmak isteyenler de evlerinde. Kar yağmaya başladığında sokakta oynayan çocuklar da birbirlerine soğuk ve beyaz toplar atarken ebeveynleri tarafından hızla içeri alınmıştı.

Onlar da kar yağsın yağmasın soğuk olan bu depoda oturuyorlardı. Yerde.

Yatakta yatmak için bir işe yaramaları, faydalı olmaları gerekiyordu. Kanepede oturmak için de Afitap'ın onları çağırması veya izin vermesi gerekiyordu. Yerde Afitap olmadığı zaman oturabilirlerdi pekâlâ. O geldiğinde ayağa kalktıkları sürece bir sorun olmuyordu.

Nora sırtını yasladığı duvara daha da yaklaştırdı kendini. İlk önce yavaş, sonra hızlanarak kafasını duvara vurmaya başladı. Yukarıya bakıyor, kafasını duvara vurması ona bir fayda sağlamasa da devam ediyordu. Hayatlarında sırtlarını dayadıkları mecazi bir duvar olmamıştı hiçbir zaman. O duvar her zaman düz, bazen pütürlü bazen pürüzsüz; bazen rengi solmuş bazen kendiliğinden solgun bir soğukluktu ve hiçbir şeye yardımcı olmuyordu. Nöronlarını katletmek dışında.

O esnada sık sık kapılarını yumruklayan rüzgâr yerine bir insan eli yumruklamıştı kapıyı.

Dışarıdaki havadan dolayı soğuklaşan ve beyazlayan el yumruk halini aldı, zaten beyaz olan eklemleri parmakların avuç içiyle buluşmasıyla daha da beyazladı ve paslı kapıya değdirildi.

KopuklukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin