Nefes nefese toprak yoldan koşmaya çalışırken ayağımın ıslanmış ve kile dönmüş yüzeyde kaymasını engelleyemiyorum. İşin kötüsü bu sefer Aslan da engelleyemiyor ve ellerinin arasından kayıp çamuru boyluyorum.
"Aaah!"
"Şşt tamam tamam gel bakalım."
Aslan beni koltuk altımdan tutup ayağa kaldırıyor ve yerde sabit bir şekilde durabildiğimden emin olunca gözlerini bacaklarımda dolaştırıyor.
"Dizine bakma tamam mı. Ufak bir şey ama bir süre kanayacak. Şu az önceki yere kadar dayan, orda halledeceğim."
Dizimden akan kırmızı renkli şeyi düşünmemeye çalışarak başımı sallıyorum usulca. Dolan gözlerimi dişlerimin arasına yerleşen alt dudağım takip ediyor. Aslan yeniden elimi tutup bu sefer seri ama daha sağlam adımlarla yürümem için beni yönlendiriyor. İçimden gelen dizime bakma dürtüsünü bastırmak için yoğun bir çaba harcıyorum çünkü eğer bakarsam buraya bayılacağımdan adım gibi eminim. Regl olduğumda bile defalarca baygınlık geçiren biriyim ben tamam mı. O şeye kesinlikle tahammül edemiyorum!
Yağan yağmurda iki adım önümden giden Aslan'ı bile görmekte zorluk çekerken birkaç saat önceki adamı dinlemediğimiz için bir sürü küfür savuruyorum ikimize de. Bu halde bir yere kıpırdamamız elbette mümkün değil. İşin kötüsü kırmızı şeyden akıtan bir dizim var ama yedek kıyafetim yok!
Nihayet arabayı gördüğümde bir an içine girmeyi düşünsem de benim olduğu için tank olmasına rağmen mükemmel olan şeyi çamurlamak istemediğime karar veriyorum. Birkaç metre sonra kahveyi gördüğümüzde Aslan'ın da direk oraya yönelmesi benim gibi düşündüğünü gösteriyor bana.
"Biz de sizi merak etmiştik. Sıçana dönmüşsünüz! E biz demedik mi size ne diye burnunuzun dikine gidiyorsunuz ki!"
Suçlu çocuklar gibi dudak büküp başımı öne eğiyorum. Bu adam gerçekten de bunu söylemişti.
"Olan oldu. Buralarda otel falan var mı? Yola çıkmamız mümkün değil."
Adamla ters ters konuşan Aslan'a bakışlarımı çevirdiğimde koluna bir çimdik atmamak için kendimi zor tutuyorum. Gerizekalı, adamı sinirlendirecek şey gibi kalacağız ortada. Şey. Boşverin onu.
"Bir sürü otel var ama hepsi uzak. Bu yağmurda araba kullanmanıza asla müsade etmem. Kaç tane ceset topluyoruz burda haberiniz var mı!"
Duyduklarım gözlerimin korkuyla açılmasına sebep oluyor ve ben bir iki adım daha yaklaşıyorum Aslan'a. Korktuğumu anlamış olacak kolunu omzuma dolayıp çekiyor kendine ve ters bakışlarını adama göndermeye devam ediyor.
"Daha iyi bir fikrin var mı dayı? Yola çıkamayacağımızın farkındayız herhalde. O yüzden otel soruyoruz."
"Bırakın oteli falan. Arka tarafta bizim ev var. Oraya gideceğiz birlikte. Benim hanım size giyecek bir şeyler de ayarlar. Ha bu kızın dizine ne oldu!"
Adam dizimi hatırlatınca inceden br sızı giriyor yeniden. Bakayım diyorum ama zaten zor yürüdüğümüz yolda Aslan'a bir de kendimi taşıtmayayım diye bundan hemen vazgeçiyorum. Aslan da sıkılmaya başladığını belli eden bir nefes alıyor ve adamın söylediklerine itiraz ediyor.
"Dayı olur mu öyle şey. Buluruz biz bir otel."
"Otel de otel bok var ha o otellerde! Yakında yok diyorum almıyor mu o kaz kafan! Kaç saattir burda sizi bekliyorum dönün diye."
Adam derin bir nefes alıp konuşmaya devam ediyor. "Merak etme rahatsız olmazsınız. Bahçede ağaç ev var. Çocuklar istedi diye yapmıştık zamanında. Orda kalırsınız siz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
FanfictionAslan. Seninle gelmemi ister misin?" Sorduğum soru yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeye neden oldu. Bana dayanamıyordu bunu tabii ki de biliyordum. Onun üzerindeki sakinleştirici etkimin farkındaydım ama bu kendime sakladığım küçük bir sırdı. Şim...