Okuduğum kitabı masanın üzerine bırakıp oturduğum yerde bir kaç dakika esnedim. Sürekli aynı pozisyonda durduğum için sırt kaslarım gerilmişti. Bu gece bitirdiğim beşinci kitap... Ayağa kalkıp salonda birkaç tur attım. Kol saatim gece üçü gösteriyordu. Tekrar koltuğa oturup perdeyi kenara sıyırdım. Pencereden ara sıra yanıp sönen sokak lambasına diktim gözümü. Işığında uçuşan bir kaç böcek dikkatimi çekti. Sağa sola uçuşup durmaları hayatta bitmek tükenmek bilmeyen telaşı anımsattı. Tekrar pencereye arkamı dönüp terleyen avuçlarımı pijamamın üstüne sürdüm. İçimde sanki açık kalmış kapılar cereyan yapıyordu, üşüyordum ama bu tamamen ruhsal...
Nurgül annem çoktan rüyalara dalmıştır, diye düşündüm. Son zamanlarda yaşının getirdiği bir ağırlık vardı üstünde. Olur olmadık yerlerde uyuya kalması, evin anahtarını unutması, sürekli çocukluğundan anılar anlatması tam olarak altmış yaşındaki bir insanın davranışlarıydı. İki sene önce Mehmet babamı kaybetmemizin de etkisi vardı elbette. Hayatının ikinci baharını doyasıya yaşadı Nurgül annem. Mehmet babamla gerçekten aşıklardı birbirlerine. Onların yuvalarına düşmem benim için büyük bir şans oldu. Nurgül annemin çocuğu olmadı hiç. Beni evlatları olarak bildiler. Ben de onlara ailem, dedim.
Her zaman biliyordum... Hikayemin ne olduğunu hiçbir zaman saklamadı benden Nurgül annem. Gerçek anne ve babamı, nasıl bir hayat sürdüklerini, nasıl öldüklerini, her şeyi...
Benim bir davam var. Kendime dert edindiğim, geceleri gözlerimi kapatsam bile karşımda duran bir dava. Babamın mavi gözleri, annemin unutamadığım o son sözleri kulaklarımda. Elbette küçüktüm. Elbette nasıl oluyor hala anlayamadım ama ben o gün orada Nurgül annemin kucağındayken ailemin nasıl katledildiğini gördüm. Hafızam benimle eğleniyor gibi. Çünkü her şey çok canlı. O gün yanımdan geçen kabarık tüylü kediyi bile hatırlıyorum. Beni yatırıp uyuttukları yumuşak yastığı, doğum günü pastamın tadı bile aklımda. Annemin kokusunu unutmak ne mümkün peki? Gözlerine kan oturmuştu bana gülümserken. Babam ise çaresizdi ve kanlar içinde yatarken bile bana gülümsüyordu...
Nurgül annem yaşım 16 olduğunda aldı beni karşısına bir bir anlattı olanları. Hiç saklamadı ya da korkmadı. Tek bilmediği şey, benim zaten her şeyi bildiğimdi. Bozmadım onun dürüstlüğünü. İlk defa duyar gibi üzüldüm. Kucağına başımı koyup ağladım hatta. Ama içime yayılan ateşi bir ben hissettim.
Yalnızım...
Kimsenin tahmin dahi edemeyeceği bir yalnızlık bu.
Ne kadar mutlu bir yuvada yetişsem de, kendimi ne kadar şanslı görsem de yalnızım.
İnsanlardan farklı olduğumu biliyorum.
Böbürlenmek değil bu.
Şımarıklık asla...
Ben gerçekten farklıyım.
Okuma yazmayı okula gitmeden öğrenmiştim zaten. Bir kitabı bitirmem beş dakikamı almıyor. Güçlüyüm. Biraz fazla hem de. Yorulmak nedir bilmiyorum. Sürekli yürüyorum. Dağ, tepe, orman. Bana ağır gelen hiçbir şey yok. Soğuk suyun altında saatlerce durabilirim. Derim kaşmir gibi. Ateşe elimi tutsam canım yanmaz. Fotografik hafızam çok güçlü. Gittiğim sokağın köşesinde duran kapının kolundaki kağıtta ne yazdığını anında aklıma kaydederim. Hayatımda hiç hasta olmadım. Normal bir insan düşünün işte onun iki katıyım. İki kat sert, iki kat duygusal, iki kat sinirli ve iki kat zeki...
Bunlar ne kadar mükemmel şeyler değil mi?
Bence değil.
Farklı olmak, yalnızlık getirir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıktan Sonra (TAMAMLANDI)
Teen FictionKatledilen Ekin ve Can'ın biricik oğlu Yaman. Kendini bildi bileli yalnız. Ağzında hep bir acı tat. Aklında intikam alevleri. Henüz gücünün farkında değil. Hala kalbi buzdan...