Bugün yine bir teslimat günüydü. Doğum günü pastalarını da bizzat ben götürüyordum. Odamdaki panodan yeri ve saati bir kez daha kontrol ederek pastamı da alıp yola koyuldum.
Altı yaşına girecek olan, süperkahramanların hepsine hayran bir yakışıklıyı görmeye gidiyordum. Navigasyon sayesinde de çok dolanmadan partinin yapılacağı yere varmıştım. Vildan Hanım da beni bekliyordu.
Beraber pastayı alıp mutfağa geçtik ve son hazırlıklarımızı yaptık. Bütün çocuklar toplanınca pastayı masaya götürecektim ve parti tam anlamıyla başlayacaktı. İki, üç dakika bekledikten sonra hazır olduklarını söylediler ve bende meraklı bakışlar eşliğinde pastayı bıraktım.
Bütün çocuklar aynı anda hayran hayran bakıyorlardı. Doğum günü çocuğumuz da halinden memnun bir şekilde gülümsüyordu. Ben kenarda dururken bir anda koşarak yanıma geldi "Hadi gel beraber keselim. Lütfen."
Vildan Hanım'a bakışlarımı çevirince "Oğlumu kırmazsanız çok sevinirim." dedi. Öyle güzel bakıyordu ki bu tatlı süper kahrmanı da kıramadım.
Masaya geçtik. Beklemekten sönen mumları tekrar yaktım. Benim elimi bırakmadan tüm mumları üfledi. Bıçağı dikkatli bir şekilde tutarak pastamızı da kestik ve küçük bir dilimi tabağa alıp çatalla yakışıklıya ikram ettim. Tadına bakınca daha çok gülümsedi ve boynuma sarıldı.
"Bu benim en güzel doğum günü pastam. Eğer bir gün başın derde girerse sana özel güçlerim ile yardım edeceğime söz veriyorum."
Cümlesini tamamladıktan sonra bana bir öpücük vermeyi de ihmal etmemişti.
Bu sırada pasta misafilere ikram edilmek üzere içeri alınmıştı. Ben arkasından gülümserken o da arkadaşlarına katılıp oyunlarına başlamıştı bile. Artık bir süperkahramanım bile vardı. Ne isterdim ki bu hayattan başka!
Vildan Hanım bana arabama kadar eşlik etti ve ben tekrar kafemin yolunu tuttum. Mutlu olan bir çocuk, mutlu olan bir ben. Saat akşama yaklaşıyordu. Bu saatte dolu olmazdık. Odama gider biraz dinlenirdim. Kendime bir kahve bile ısmarlardım hatta.
Düşüncelerimin arasında yol bitmişti. Mutfak ekibine selam vermeden geçmek sanki uğursuzluk getirecekmiş gibi bir inanca sahip olduğum için onları görmeden odama gitmezdim. Nitekim yine ilk uğradığım yer onların yanı oldu.
Herkes yemekleriyle uğraşıyordu ve şuanlık bir sorun yoktu. Bir kahve isteyip odama çıkacakken "Zeynep Hanım dünkü beyefendi geldi. Sizinle görüşmek için odanızda bekliyor. Haberiniz varmış. Bize öyle söyleyince yinede sizi aradık ama ulaşamadık. Kendisi yaklaşık bir saattir orda." dedi Elif.
Dünkü beyefendi kimdi ki? Anlamsızca Elif'e baktım ama "Peki." diyerek odama yöneldim. Kapıyı açtığım anda "Zeynep nerde kaldın? Seni beklemekten ağaç oldum. Patron olarak işinin başında olman gerekmiyor mu senin?" diye bir an bitmeyeceğini sandığım bir konuşmaya başladı.
"Pastalarımın teslimatını hep ben... Bir dakika ya senin ne işin var burada yine?"
Sanki kırk yıllık arkadaşız gibi hem odama girmişti, hemde hesap soruyordu. Bende açıklamaya girişmiştim üstelik.
Masanın üzerindeki pastayı göstererek "Kutlama yapmak için." dedi. Akli dengem bu adama yetmiyordu. Neyi kutluyorduk biz?
Hala ayakta durduğumu fark edince yerime geçtim oturdum ve bir açıklama bekleyerek bakışlarımı ona yönelttim.
"Ya, sen dün bana video göstermedin mi? Ben de akşam evde düşünerek bir sunum hazırladım. Bugün de onayımı aldım. Proje kabataslak olarak hazır. Bunda senin de emeğin var. Bende buraya kutlamaya geldim. Aslında meyve sularından getirecektim ama onları belli bir süre görmek istemiyorum. Pasta sever misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HADİ BENİ İNANDIR!
Ficção AdolescenteHayallerimizden özgürlüğü adına vazgeçmiş. Gezip göreceği onca yer varken hayatı erteleyemezmiş. Bize olan inancı hiç bitmemiş de bizi sadece ertelemiş. Yedi yıl sonra tek açıklaması bunlardı ve ben bir merak uğruna gidip dinlemiştim. Ben bir belki...