4. BÖLÜM

303 22 7
                                    

   Arkadaşlar çok az okuyucu var, bir hafta içinde 100 olmazsa daha bölüm yazmayacağım. Üzgünüm.

   Nutkum tutulmuştu. Aşkın tarifi mi? Tanrım. Ne yapmalıyım? Marco da bana bakarak sırıtıyor.

   "Şey... Bilmem. Siz örnek verir misiniz Bay Sharman?"

   Önce bana bir müddet bakmayı sürdürse de sonunda ağzını açtı ve;

   "Mesela... Chris Woodsen. Onun sana bakması. Aşkın tarifi bu bence,"dedi. Ne? Chris mi? Tanrı aşkına Chris Woodsen?

   Hayata tekrar döndüğümde sınıftaki herkes bana ve Chris'e bakıyordu. Oha lan. Okulun en yakışıklı ama kimseye pas vermeyen çocuğu Chris bana aşık mı şimdi? Yuh. Yok canım. Öyle şey mi olur?

   "Hey! Katherine!"

   Marco'nun sesiyle sonunda kendimi toparladım. Zil de çalmıştı zaten. Daha Marco'ya neden bunu yaptığını soramadan Chris beni kolumdan çekti ve yemekhaneden çıkardı. Beni hızla duvara yasladı ve;

   "Seni seviyorum," dedi. Hatırladığım sadece buydu çünkü beni öylesine bir şekilde öpmüştü ki, zihnim buhar olup uçtu resmen. Nihayet beni bıraktığında ders zili çoktan çalmış, koridorda sadece biz vardık. Ateşli bir öpüşmenin ardından ilk konuşan Chris oldu.

   "Beni sever misin Kat? Mümkünse samimi bir şekilde."

   İşte o an aradığım huzuru bulduğumu anladım. Sevmek... Sevilmek... Chris'in beni sevmesi gerçekten bana huzur veriyor. Onu sevmem de. O bana sorarcasına bakarken bu defa dudaklarına yapışan ben oldum, bacaklarımı açıp beni kucağına aldı ve sarılırcasına tuttu. Kendimi ona sürterken ve dudaklarıyla oynarken gerçekten alev aldığımı sandım.

   "Hadi gidelim buradan."

  

   Chris'in bunu demesiyle dudaklarını bıraktım ve hala kucağındayken başımı omzuna koyup, kulağına "hadi okulu asalım" diye fısıldadım. Ben bunu der demez, yaramaz çocuklar gibi kaçarcasına koşmaya başladı, koridorda ses olmasın diye bastırdığım çığlık dolu kahkahalarımı dışarıya çıktığımızda serbest bıraktım. Chris beni kucağından indirip, mavi Mini Cooper'ına yerleştirdi. O da sürücü koltuğuna geçti ve hızla arabayı okulun otoparkından çıkardı.

   "Nereye gidiyoruz peki?" diye sordum. Bana gülümseyerek baktı ve "görürsün," demekle yetindi sadece. Yolculuk boyunca sadece onu izledim. Dalgalı, sarı saçlarında ve yeşil gözlerinde huzur buluyordum sanki. Kaslı vücudu bir liseliye göre kesinlikle harikaydı.

   "Geldik," diye düşüncelerimi böldü Chris. Etrafıma baktığımda çok lüks bir evin araç yolundaydık. Daha fazla etrafı süzemeden Chris elimi yakaladı ve beni evin içine soktu. İçeri girdiğimde ağzım açık kaldı. Girişteki devasa avizenin ilerisinde koskocaman bir salon vardı. Genellikle mavi tonları hakimdi eve. Oturma takımı gece mavisi, perdeler gökyüzü mavisi, halı bej mavi. Mavinin her tonu... Kesinlikle bir erkeğin zevkiydi bunlar. Kesinlikle bu işi iyi bilen birinin. Tanrım mavinin her tonu o kadar huzur veriyordu ki insana. Chris aklımdaki soruya yanıt verdi hemen.

   "Burada dayımla kalıyorum. Şey... Nedeni pek önemli değil. Aslında dayım da 1-2 saat sonra gelir. Her neyse. Nasıl buldun?"

   "Burası harika Chris," diye cevapladım hemen.

   "Gel o zaman" dedikten sonra, Chris beni tekrar elimden tuttu ve beni üst kata çıkardı. Odasının kapısını beni buyur edercesine açtı ve içeri girdim. Duvarlarında o kadar çok tablo, portre, çerçeve, poster, afiş, resim... o kadar çok şey vardı ki duvarın rengi belli olmuyordu bile. Geniş ve uzun odanın uzak köşesinde bir elektro bateri ve gitar vardı. Ahşap bir çalışma masası ve büyük duvarın bir yüzünü tamamen kaplayan kocaman bir kitaplık. En üst rafında plaklar ve müzik albümleri vardı. Nirvana, The Beatles, Led Zeppelin, Guns N' Roses, Metallica... Kitaplar ise genellikle roman tarzı şeylerdi. Tanrım bu oda... Hem o kadar farklı hem de o kadar aynıydı ki... Evin genelinden çok farklıydı, ya da diğer insanların zevklerinden. Ama benim aynımdı resmen. Sonunda odadan kopup Chris'e baktım. Bana vaat dolu gözlerle bakıyordu. Daha ne olduğunu anlamadan beni kendine çekti ve geniş, lacivert nevresimli yatağına doğru ittirdi bedenimi. Yatağın kenarına geldik ve yatağa bıraktık kendimizi.

   "Seni ne kadar sevdiğimi bilemezsin. Belki biraz ani oldu ama bugünü yıllardır bekliyordum," diye konuştu nefes nefese Chris. Şaşırmıştım aslında. Benim gibi bir kıza kim aşık olur ki? Her neyse. Chris beni seviyordu. Ben de onu. Biraz hızlı oldu evet ama ne farkeder. Onu kesinlikle seviyordum. Sonunda konuşabildim.

   "Ben de seni seviyorum Chris," dedim ve bunu dememle dudaklarıma yapışması bir oldu.

   Resmen vücutlarımız birbirini tamamlamıştı. Birbirimize yapışıktık, bir bütün gibi. Öpüşüne büyük bir hazla karşılık verdim. Alt dudağını sertçe ısırdığımda güzel bir kahkaha koydu. Ondan utanmıyordum. Bu saçmaydı. Biz sevgiliydik artık. Resmen birbirimizi sömürürken birden kapı zili çaldı. Chris beni öpmeyi bıraktı ve ayağa kalkıp kapıyı açmaya gitti. Ben de aynaya bakıp dağılan tipimi düzelttim, meraklı bakışlarla hemen alt kata indim ve...

   Marco? MARCO?

   Hemen girişte duruyordu. Ona doğru yavaşça ilerlerken birden bana yaklaştı ve sarıldı (?) Sonunda biri açıklama yaptı ve Chris konuşmaya başladı.

   "Şey... Kat sen bilmiyordun tabi. Imm... Bu benim dayım. Marco Sharman."

   Bir hafta içinde okuyucu sayısı 100 olmazsa bu son bölümdür. Bilginize.

CENNETİN YOLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin