Dayanamıyordum artık. Ağır geliyordu bu. Kendimi durdurmaktan yorulmuştum. Bağırıp, isyan etmek, kabul etmek istemiyordum. Ben ölmek istemiyordum... Ben annemi, babamı, kardeşimi, sevdiklerimi bırakmak istemiyordum. Ben... Ben çok korkuyordum. Yüreğim acıyla burkuldu. Dizlerimde derman kalmadığını hissettim artık. Ayakta duramayacağımı anladığımda her şey için çok geçti. Çoktan gözlerim kararmıştı. Hatırladığım tek şey Mehmet'in beni kollarına almasıydı.
Gözlerimi açtığımda başımın ağrıması ile tekrar kapattım. Duyduğum sesler ile kalbim korkuyla atmaya başlamıştı. Hastanedeydim. Kahretsin.
"Ahla," diyen Mehmet'in sesi ile gözlerimi zorlukla da olsa açtım. Üzerinde beyaz doktor önlüğü vardı. Yüzünde ise her zaman doktorlarda yer edinmiş olan o soğuk ifade yerine endişeli bir ifade vardı.
"İyi misin?" diye sordu gözlerimi açmam ile.
"Evet."
"Tansiyonun normal... Kan değerlerinde biraz düşüş var."
Midem bulanmaya başlamıştı. Hastaneye her geldiğimde bu mide bulantısı beni etkisi altına alıyordu. Zorlukla "Kusacağım," diyebildim o an masanın üzerinde duran böbrek küveti eline alarak yanıma geldi. Elinden almaya çalışırken, o beni umursamadan saçlarımı bir kenara çıkardı ve kusmam için yardımcı olmaya çalıştı. Büyük bir utançla onun bakışları altında kustuktan sonra bir daha yüzüne bakamadım. O ise bakışlarını benden ayırmıyordu.
"Deden ve babaannen dışarıda... Annem de öyle."
"Hastanelik bir durumum yoktu," dedim huysuzca.
"Bir hastalığın falan yok değil mi?"
Kalbime endişe ve korku musallat olmuştu. Derin bir nefes aldım. Samimi olmasını dilediğim bir gülümseme ile "Sadece üşüttüm," diyebildim. O ise beni duymamış gibi elinde ki dosyayı inceliyordu.
"Kan değerlerin sınırda... En kısa zamanda muayene olman gerek."
Sadece başımı sallamakla yetindim. Bir şey söylemeden yanımdan uzaklaştı. Birkaç dakika sonra dedem ve babaannem gelmişti. İkisinin de gözlerinden yaşlar akıyordu. Nasıl korktuklarını görebiliyordum. Belki de buraya gelmem hataydı. Son zamanlarımı, en kötü anlarımı bu iki yaşlı yüreğe göstermemeliydim. Onlar dayanamazdı.
Babaannemin bana sımsıkı sarılması ile benden gözyaşlarımı serbest bıraktım.
"Çok korktum..." dedi hıçkırıklarının arasında. "Ahlam... Yavrum çok korktum... Dua ettim. Allah'ım o daha genç onu değil beni al dedim... Çok korktum ben yavrum. Allah'ım ne zormuş... Dayanamıyorum. Benim yaşlı yüreğim sana dayanamıyor kuzum."
Hıçkırıkları feryatları birbirine karışmıştı. Dedem azarlar bir şekilde bize baktı.
"Saçma sapan konuşmayın. Çıkalım şuradan hadi."
Dedemin ve babaannemin yardımı ile ayağa kalktığım da kısa bir an baş dönmem devam etse de fazla uzun sürmeden geçmişti. Dışarı çıktığımız da Semra Teyze de geçmiş olsun dileklerini iletmişti. Hafifçe gülümsemekle yetindim. O an önümüzde duran araba ile dikkatim dağılmıştı. Tabi arabadan Mehmet'in çıkması da dikkatimi dağıtan başka bir etkendi.
Semra Teyze beni itekleyerek öne bindirdi. "Senin zaten miden bulanıyor, başın dönüyor arkada sıkışma... Öne bin kızım."
İtiraz etme hakkı bile tanınmamıştı. Onların da arkaya binmesi ile Mehmet sürücü kısmına geçerek arabayı çalıştırmıştı. Herkes fazlasıyla sessizdi. Doğrusu bu sessizlik işime geliyordu. Şu an hiç konuşacak bir halde değildim. Hiçbir şey olmamış gibi, ölmeyecekmişim gibi mutluluk oyunu da oynayabilecek güçte hissetmiyordum kendimi.
Araba sahil kenarından ilerlerken yüreğim de acıyla kavruluyordu. Bir daha bu güzellikleri göremeyecek olma korkusu... Mahvediyordu bu gerçek beni.
Araba durduğunda kimsenin yardım etmesine gerek kalmadan indim. Babaannem hemen koluma girmişti.
"Hemen odana gidelim de uyu sen."
"Uykum yok, bahçede oturacağım."
"Ama..." demişti ki Mehmet araya girdi.
"Temiz hava iyi bırakın otursun."
Ses tonu soğuktu. Hastanede ki o endişeli ifade hala yüzünde yer edinse de bakışları donuklaşmış gibiydi. Daha iki gündür tanıdığım bu adamın tavırlarına neden bu kadar dikkat ettiğimi bir türlü anlamıyordum.
"Ben biraz dinlencem," diyerek içeri gitti dedem. Babaannemde yemek yapmak için mutfağa girdiğin de Mehmet, annesi ve ben tek kalmıştık.
"Ben de gideyim artık Ahlacığım. Gelirim yine. Oğlum sen kalacak mısın?"
Mehmet sadece başını sallamakla yetinmişti. Annesinin gitmesi ile bakışlarını bana doğru çevirdi. O bakışlarda ki soru işaretlerini görmemek için aptal olmak gerekirdi. Tıpkı Mehmet'in bu durumdan şüphelenmeyeceğine inanacağını düşünmek gibi...
"Anlatacak mısın?"
"Neyi?"
Bakışları öfkeyle koyulaşmıştı. Öfkesini frenlemeye çalıştığı çok belliydi fakat unuttuğu bir şey vardı o da ona hiçbir şey anlatmak zorunda olmadığımdı.
"Ahla aptal değilim ben! Doktorum."
Hafifçe gülümsedim.
"Doktor olduğunu biliyorum."
"O halde bu saçma oyunu sürdürme."
"Sürdürdüğüm bir şey yok," diyerek bakışlarımı evin çatısında oynayan kuşlara çevirdim. Ne kadar da mutlu ve huzurlu duruyorlardı. Tabii bir de özgür... İstedikleri zaman istedikleri yerde olabilmeleri... Harika bir şey olsa gerekti.
"Kan değerlerin..."
"Sadece biraz düşük," diyerek araya girdim.
"Hayır, Ahla!" dedi öfkesini gizlemeyen bir sesle. Israrla bakışlarımı kuşlardan ayırmadım. Ayırdığım takdirde ağlayacağımı dahası ağlamakla kalmayıp her şeyi ona anlatacağımı biliyordum.
"Kan değerlerin sağlıklı bir insanın kan değerlerine ait değil."
"Seni ilgilendirmez."
"Yardımcı olabilirim."
O an kahkaha atmama engel olamadım. Yardımcı olabilirdi... Eceli nasıl engelleyebilirdi ki? Kendimi toparlamaya çalışarak, gülmesini durdurdu. Bu gülümsemenin sonunun ağlamaya gideceğini çok iyi biliyordu.
"Gitsen iyi olacak Mehmet."
"Ahla..." dedi sabırlı olmaya çalışır bir sesle. "Neyin var?"
Mehmet'in ısrarı içinde bulunduğum durumda fazlasıyla zorlar hale gelmişti beni. Yorulmuştum hiçbir şeyim yokmuş gibi davranmaktan. Üstelik onun şüpheleri varken bu daha da zor bir hal alacaktı.
"Öleceğim ben," dedim gözlerimi kuşlardan ayırmadan. Bir kuş daha gelmişti yanlarına. Birbirlerine bir şeyler anlatır gibi bir halleri vardı.
"Herkes ölecek... Neyin var diye soruyorum ben."
"Beynimde tümör var... Ameliyat yüzde doksan ölümmüş... Üstelik önce felç sonra ölüm... Ben de son birkaç ayımı sağlıklı bir şekilde geçirmek istedim," dedim ve sonra hafifçe gülümsedim. "Bu halime ne kadar sağlıklı dersek..."
Mehmet sessiz kalmıştı. Merakıma yenik düşerek ona baktığımda çehresinin kaskatı kesilmiş olduğunu gördüm. Gözleri donuktu. Tipik doktor bakışıydı... Ne bekliyordum ki? Benim için üzülmesini falan mı? Ya da beni teselli etmesini mi? Hiçbirini yapmamıştı. Üstelik bir şey söylemeden yanımdan çekip gitmişti. Buydu işte. Bu kadardı. En azından onurlu davranıp bana acıdığı için yanımda olmamıştı. Acınmaktansa umursanmamak daha az can yakıyordu.
-
Uzun zamandan sonra bölüm geldi. Artık düzenli bölüm gelecektir. Hala okuyan okurlarımız varmı acaba? :) Yorumlarınızı bekliyorum.
İnstagram hesabım : dilekyelomi takibi unutmayalım :)
Seviliyorsunuz ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İnci Taneleri
ChickLitGökyüzü ruh halimi anlamış gibi fazlasıyla kapalıydı. Tıpkı kalbimde ki kasvet gibiydi. Birazdan da gözyaşlarıma uyum sağlayıp yağmaya başlayacaktı. Imm nasıl başlayacağımı bilemiyorum aslında fakat bir yerden başlamalıyım dimi? Ben Ahla. Adımın a...