Kırık Dökük Bir Veda

6.4K 260 25
                                    


Sınav haftası bittiğinde hiç olmadığım kadar kötü bir durumdaydım. Bütün hafta hasta ve ruh gibi dolaşmış, ne kafamı ne vücudumu toparlayabilmiştim. Tüm sınavlarım kötü geçmişti. Alp'ten hiçbir haber yoktu. Gizem'den özür dilememe rağmen benimle konuşmuyordu. Ona hak veriyordum. İş yerine gitmek işkence gibiydi. Restorandaki her şey bana Alp'i hatırlatıyordu. Üstelik Gizemle aramızda esen soğuk rüzgarlar çalışmayı daha da güçleştiriyordu. Eve dönünce, gelmeyeceğini bildiğim halde, bütün gün Alp'i beklemek tüm hayatım haline gelmişti. Bütün gece onu düşünerek "acaba nerede, ne yapıyor?" diye merak etmekten uyuyamıyordum. Acaba ölmüş müydü? Bu düşünce tüm vücudumun buz kesmesine sebep oluyordu. Duygularım o kadar karışıktı ki ne hissettiğimden ben bile emin değildim. Beni böyle merak içinde bırakıp gittiği için Alp'e kızıyordum, öfkeleniyordum, ondan nefret etmek istiyordum. Bir yandan onun için endişeleniyordum, ondan tek bir haber almak için her şeyimi vermeye hazırdım. Öte yandan onu tamamen unutmak, bu yaşananları hiç olmamış sayıp hayatıma devam edebilmek istiyordum. Emin olduğum tek bir gerçek vardı. Onu çok özlüyordum. 

----

Aradan 1 ay geçtiğini havaların ısınmasıyla gelen bahar kokusundan anlamıştım. Okul ve işin çok yoğun geçtiği bir dönemecin içindeydim. Mezun olabilmek için tek şansım finallerdi. Bu yüzden tüm gücümle derslere asılmıştım. İşten akşam 11'de çıkıp eve gittiğim yorucu günlerden biriydi. Kapının önüne geldim. Merdivenlerden çıkarken dağınık sırt çantamda anahtarımı aradım. Kapıyı açarken bir tuhaflık olduğunu sezmiştim. Kapı kilitli değildi. Oysa kilitlediğime emindim. İçeriye kuşkuyla girdim. Yatak odamın ışığı yanıyordu. Işıkları yanık bırakmama imkan yoktu, evden sabah çıkmıştım. İçeriye hırsız girmiş olmalıydı. Kapının girişindeki şemsiyeyi aldım ve sağ tarafa, yatak odama doğru döndüm. Şemsiyeyi havaya kaldırmıştım. Kendimi iyice hazırladım ve korkuyla kapıdan içeriye girdim. O sırada karşımda yatakta oturan Alp'i gördüm. Gözlerime inanamıyordum. Sanki beynim bana bir oyun oynuyordu. Beni görünce ayağa kalktı. Dudaklarındaki içten gülümsemesi yerini alaycı bir gülümsemeye bıraktı.

-Beni şemsiyeyle mi öldüreceksin? dedi.

Ellerim titremeye başlamıştı. Havaya kaldırdığım şemsiyeyi önce güçsüzce yere indirdim sonra elimden düşürdüm. Hiçbir şey düşünemeden koştum ve boynuna atladım. O kadar sıkı sarıldı ki bana kemiklerim kırılacak sandım. Başımı boynuna gömdüm. Kokusunu içime çekmemle birlikte gözlerim kapanmıştı. Bu oydu, onun kokusuydu. Bir anda gözlerimi açmamla birlikte öfke dolmuştum. Habersiz gidişinin üzerinden haftalar geçmişti. Utanmadan bir anda karşıma çıkıyordu, hırsız gibi evime giriyordu. Üstelik tam da onu unutmaya başlamışken... Ani bir hareketle kendimi ondan uzaklaştırdım ve omuzlarından ittim. Suratına bir tokat yapıştırdım. Tokatın şiddetiyle başı yana dönmüştü. Yüzünde bunu beklediğine dair bir ifade vardı.

-Nerdeydin lan! Kafayı yedim haberin var mı?

Gözlerini hafifçe kaldırarak bana baktı. Sonra kafasını kaldırdı. Yüzünün ne kadar yakışıklı olduğunu daha iyi hatırlamıştım o anda. Her zaman içime işleyen o siyah bakışları bu sefer özür dileyerek bakıyordu.

-Üzgünüm gitmem gerekiyordu, dedi sessizce ve hüzünle.

Sarılmak için uzandı. Bana uzanan ellerini engelledim. Bana doğru yaklaşmaya çalıştı bu sefer daha kuvvetli ittim. Geriye doğru bir adım atmıştı.

-Kerem... dedi yumuşak bir ses tonuyla. Elleriyle yüzüme uzanmaya çalıştı.

-Dokunma bana! diye bağırdım. Öfkeden delirmek üzereydim ve tüm vücudum yanıyordu. Hızla arkamı döndüm, sadece çıkıp gitmek istiyordum buradan. Kolumdan yakaladı ve güçlü bir hareketle kendine doğru çekti beni. Arkamdan sarılmıştı. Kolları tüm bedenimi kavramıştı. Nefesini boynumda hissedebiliyordum. Kulağıma doğru yaklaştı ve fısıltıyla konuştu.

KAÇAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin