Edilen bunca laf umurumda bile değildi. Zira zihnim donuklaşmıştı ve hiçbir şeyi gerçeklikle örtüştüremiyordum. İçindeki tüm histeri ve duygu çıkarılmış bir rüyada gibiydim. Kimseyi görmek ve dinlemek istemiyordum. Tek arzum gözlerimi yumup haftalarca, belki de aylarca karanlığın koynunda uyumaktı. Bir süre daha yol aldıktan sonra köhne evlerin ve külüstür arabaların olduğu bir sokağa geldik. Araba sert denebilecek bir frenle tek katlı bir evin önünde durdu. Bunun üzerine şoför dönüp, "Tekrar başın sağ olsun Batu" diyerek omzuma dokundu. Sonra yan koltuktaki amcama dönerek onunla tokalaştı.
"Size de Allah sabır versin Fahri Abi."
"Çok sağ ol Kemal, sana da zahmet verdik."
"Estağfurullah abi, ne demek. Lafı bile olmaz."
Böylece arabadan indik ve vişneçürüğü duvarları olan müstakil bir eve girdik. Amcam olduğunu söyleyen, Fahri isimli, top sakallı bu adamla enlemesine geniş odaları ve bir o kadar basık tavanıyla cüceler tarafından inşa edilmiş gibi görünen bir yere gelmiştik.
Ayakkabılarımızı kapının önünde bırakıp içeri girdiğimizde tonton bir kadın mutfaktan çıkageldi. Islak ellerini muşamba önlüğüne silerken cılız sesiyle, "Hoş geldiniz" dedi.
Amca Bey cevap mahiyetinde başını eğmekle yetindi ve bakışlarını bana çevirdi.
"Türkan Abla babanın bakıcısıdır. Bundan böyle sana da annelik edecek."
Amca Bey'in ettiği söz kalbimdeki taze yarayı neşterlemişti. Bir an içine düştüğüm zihin tutulmasından uyandım. Bu laf ağzımın efendilik ayarını da altüst etmişti. İçimde birden peyda olan öfkeye rağmen ağzıma doluşan küfürleri yutup usulca, "İstemem" dedim, "Benim annem var."
Ağzımdan bu laflar dökülürken gözlerim adeta nefret kusmuştu. Bunu gören Amca Bey bir tilkinin yüz ifadesini takınarak suratıma baktı. Tek bir kelime dahi etmeden uzun koridorun sonundaki odaya giderek kapıyı açmaya çalıştı lakin kapı kilitliydi. Bunun üzerine Türkan Hanım'a seslenerek anahtarı istedi. Tombul kadın alelacele uzun koridora koşarak anahtarı uzattı. Ardından Amca Bey kapıyı açtı ve bir süre odanın içindeki manzarayı seyredip kapıyı kapattı. Yavaş adımlarla tekrar yanıma doğru gelirken bakıcıya seslendi:
"Türkan Hanım, benim bu cenazeyle alakalı biraz daha işim var. Sen gerektiği şekilde ilgilenirsin, tamam mı?"
Sıcaklığını kaybetmemiş şık ayakkabılarını tekrar ayağına geçirdi ve gözden kayboldu.
Kapı kapandıktan sonra Türkan Abla bir anne şefkatiyle omzuma dokunup, "Gel yavrum" dedi, "Sen epey bitkin görünüyorsun, geç şu odaya da biraz dinlen."
Belli ki Türkan Abla böyle olayları tecrübe etmiş, hâlden anlayan bir kadındı. Bu vaziyetteki bir insanın tek ilacının kendiyle baş başa kalmak olduğunu biliyordu.
Giriş kapısının az ilerisinde, mutfağın çaprazında bulunan ufak bir odaya geçtik. Bakıcı mutfaktan bir sürahi su ve bir bardak getirip sehpanın üzerine koydu. Daha sonra yastık, battaniye ve kıyafet bırakarak odadan çıktı.
Onun gidişiyle birlikte dev bir ağacın kökünden baltalanıp devrilmesi gibi toz toprak içinde yastığa yıkıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kutup Kelebeği (KİTAP OLDU)
FantasyHayatımın en büyük hediyesini on yedinci yaş günümde almıştım. Annem bana bir baba armağan etmişti. Esasen böyle bir durum sürpriz olmamıştı. Beni şaşırtan asıl olay annemin aynı gün ölmesiydi.