- KAYRA -
Ransom kanlar içinde yerde yatıyordu. Ağzından sadece kaçın, koşun gibi kelimeler dökülüyordu. Dallas bir yandan ne olduğunu anlamaya çalışıyor, diğer yandan da Ransom'u omzuna atmayı deniyordu. Kahin, görünenin aksine ağır bir yapıya sahipti. Bir de kırık olan yerlerini kandan dolayı göremediğimizden ona müdahale etmek daha da zor hale gelmişti.
"Beni bırakın," dedi kahin. "Kaçın." Az önce korkuyla kaçtığı tarafa doğru yürümeye başladım. Onu bu hale getiren ya da getirenlerin ne olduğunu çok merak etmiştim. Bir kaç adım attıktan sonra Dallas o an da kolumdan tutup beni geri çekti.
"Ne yaptığını sanıyorsun?" dedi kızgınlıkla. Ransom'u sırtına almış, kaçmaya hazır bir hale gelmişti.
"Sen onu saraya götür. Ben ne olduğuna bakacağım. Hem Raphael'i de çağırırım." Elimle göğsünden ittirdim. "Hadi," dedim. "Kaçın."
"Kızılcık," dedi Ransom. Öyle yoğun öksürüyordu ki sesi tiz çıkıyordu. "Yalnız başına yapamazsın," dedi sonra da.
"Yalnız değilim. Raphael'i bulacağım."
"Onu... Onu yakaladılar." Sonra yine öksürdü. "Seni istiyorlar," dedi. Dallas Ransom'u görebilmek için başını omzuna doğru çevirdi. Direk göz göze gelmişlerdi. "Evet Dallas. Soğuğun kızını istiyorlar."
"Hayır," dedi Dallas. Kolumu daha sıkı kavradı ve koşmaya hazırlandı. Tam o sırada kolumu sertçe çektim. Bu kolumun acıyıp yanmasına sebep olmuştu, ama onunla gitmeyi kabul edemezdim. "Kayra, hayır dedim!"
"Bana emir vermeyi kes! Beni mi istiyorlar? Tamam gelsinler o halde." Dallas'ın pantalonunun cebine elimi daldırdım. Amacım taşımı bulmaktı ama koyduğu yerde yoktu. "Taşı ver Dallas," dedim aramaya devam ederken. Hiç bir hareket etmedi, cevapta vermedi. Bu hareketi beni daha da sinirlendirmişti. "Dallas sana taşı ver dedim!" Üzerinde ki tişörtün iç kısmında bir cep bulunuyordu. Dallas oraya önemli bir kaç eşyasını koymak için yapmıştı. Böylelikle kaybetme olasılığını sıfıra indiriyordu. Tırnaklarımı tişörtün boğaz kısmına geçirdim ve aşağıya doğru sertçe yırttım. Tişört, önden kanatlarına doğru açıldı. Tam tahmin ettiğim gibi, iç cebinden parlayan taşımı görebiliyordum. Dallas'ın beni durdurmasını beklemiştim ama o yine hareket etmemeyi tercih etmişti. "Alıyorum," dedim. Yine cevap vermedi. "Alıp gideceğim bak," dedim ve yine cevap yok. Cep kısmına doğru elimi uzattığım anda parmaklarıyla bileğimi kavrayıp beni durdurdu.
"Beni bekle," dedi sakince. "Yalnız başına bunu yapmana izin veremem."
"Beni arıyorlar Dallas. Ne olduklarını, kim olduklarını daha bilmiyoruz bile."
"Bilmediğimiz o şeylere plansız mı saldıracaksın? Üstelik tek başına. Raphael'i yakalamışlar, Ransom'u öldürecek gibi dövmüşler. Bunlar sana neler yapar papatyam. Düşündükçe çıldırıyorum." Ağaçların arkasında hareketlenmeler başlamıştı. Uğultu halinde yükselen ses hızla bize yaklaşıyordu. Ransom, Dallas'ın sırtında hareketlendi ve kaçmamız için söylenmeye başladı. Kanaması gitgide çoğalıyordu. Dallas, bileğimden tuttuğu gibi hızlıca koşmaya başladı. Raphael gibi, uzun yıllardır yaşayabilen bir melek olsaydı iki kişiyi taşıyarak uçabilirdi. Ama Dallas daha çocuktu. Belki de Cennette doğmuş olsaydı hala bebek bile olabilecekti. İşte biz, bu yüzden güçsüzdük. Bu yüzden hiç bir konu hakkında bilgimiz, becerimiz yoktu. Büyülü şehirde doğmuştuk.
Sanırım biz yeryüzünde gerçek anlamda lanetlenmiş iki çocuktuk...
***
Dallas nefes nefese kalmış halde sonunda saraya varabilmişti. Yakınlaştığımız zaman beni bırakmıştı ve ben de arkadan onu takip etmiştim. Ransom her adımda yerlere fazlaca kan bırakıyordu. Bizi kovalayan şeyler her neyse Ransom'un kanlarını takip ederek nerede olduğumuzu bulabilirlerdi. Saray'ın girişinde ki demir kapıyı örttüm. Ne kadar kilit, dal, kapıyı tutacak ne varsa hepsini girişe yığdım ve saray'ın içine, Dallas'ın yanına doğru koştum. Saray'ın duvarları oldukça yüksekti. Bizim bildiğimiz kadarıyla demir kapının olduğu yerden başka girişi yoktu. Duvardan atlamak ise neredeyse imkansızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARKADYA (ASKIDA)
VampireÖlüm gibi sessiz, ceset gibi soğuk sokaklar. Taşları kanla boyalı yollar, son nefeste verilen çığlık gibi amaçsız, umutsuz bekleyişler. Huzurun olmadığı, inancın köreldiği bir şehir. Kin ve nefretle doğan tecavüz kurbanı bebekler. Yalanlara aşık kad...