Üşenmeyin okuyun lütfen, sizi seviyorum. Arkadaşlar benim iki abim var, büyük olan yirmi dört yaşında olduğu için o biraz erken koptu aileden master falan yapıyo şu an, ama ortanca. Yirmi yaşında. Sürekli kavga ederiz kendisiyle, eve geldiği an laf yarışları falan olur. Sürekli birbirimizi ispiyonlarız ebeveynlerimize mesela, bunca yıldır büyük bir kavga ve yarış içerisindeyiz. Birimiz tiyatro kursuna gidip gösteriler yaptıysa, diğeri daha iyi bir kursa gidip daha iyi, daha başarılı olup onu kıskandırmalıdır. Kaç kere abime senden nefret ediyorum deyip ağladığımı hatırlıyorum. Akrabalar bizim birbirimize olan nefretimizi hayretle izlerler. Annem beni kaç defa uyardığını hatırlıyorum “Siz kardeşsiniz, ondan nefret edemezsin” diye Ama hiç unutmuyorum abim 2011 yılında arkadaşlarıyla denize gitmişti,uzun boylu biraz kendisi, alçak yere balıklama atlayınca boynu kum zemine çakıp kırıldı. Boyun kırılmasını bilir misiniz bilmiyorum, yüzde doksan falan felçlik riski vardır. Telefonla aradılar bizi, oğlunuzun boynu kırıldı büyük risk var diye. Annemin öğrendiğindeki çığlığı, dedemin göz yaşları hala beynimdedir. Hastaneye gittik. Doktorlar abimin felç olmadığı veya ölmediği için bize ne kadar şanslı olduğumuzu anlatırken ben kendimden geçmiştim, yani öyle bir ağlıyordum ki, etraftakileri duymamaya falan başladım. O senelerce kavga ettiğim laf sokmak için uğraştığım abim yoğun bakımda ‘ölmek istemiyorum’ diye ağlıyordu. Bir doktorun verdiği bir örnek vardı, “50 kişilik bir otobüsün uçurumdan aşağı yuvarlandığını düşünün” diyordu, “50 kişinin 49’u da ölüyor, ama oğlunuz burnu bile kanamadan çıkıyor, Eray şu an ölmediyse,bu kadar şanslı” ben bunu duyunca daha da ağlamaya başladım. Okulun son haftalarıydı zaten iyice devamsızlık yaptım, daha sonra hastaneden abimin eve alınmasını istediler. Salonun baş köşesi ona hazırlandı. Abime boyunluk takılmıştı. Ama felç riski devam ediyordu, boynunu en ufak bir şekilde oynatması, onun hayatına neden olurdu. Bu yüzden geceleri bilinci yarı açık yarı kapalıydı, her gün birimiz nöbet tutuyorduk başında, bir gün anneme abimle kalmak istediğimi söyledim. Önce kararsız kaldı ama abime bu derece ilgi gösterdiğimi görünce kabul etti. Gece oldu, oturdum abimin başına, izledim onu. Gözleri kapalıydı, ama korkuyu görüyordum. Bunca senedir senden nefret ediyorum dediğim çocuğa elimde olsa kendi hayatımı verecektim. Bir saat sonra gözlerini açtı, bugün yanında kimin olduğunu görmek için gözlerini karşısına dikti. Beni gördü, gülümsedi hafif. “Annemler ne konuştular bugün” dedi. “Istanbul’a gidecekmişiz” dedim. “Daha uzman kişilerle görüşülecekmiş”, “Yolculuk riskli ama” dedi, “Ambulans tutulacakmış” dedim. Ama haklıydı, ne kadar ambulans bile olsa en ufak yanlışta felç kalabilirdi veya ölebilirdi. Sırtını dikleştirdi. Öyle bekledik bir süre, ikimiz de bıraksanız ağlayacaktık, hıçkırarak hem de. Benim gözlerim dolmaya başlayınca dayanamadı, o da hıçkırarak ağlamaya başladı. On sekiz yaşındaki güçlü abim karşımda çaresizce ağlıyordu. “Nilay” dedi, dayanamadım gittim sarıldım. Onunla sarılmayı bırak, iletişim bile kurmazdık. “Nilay” dedi tekrar. “Ben ölmek istemiyorum” Nasıl çığlık atarak ağladığımı hatırlamıyordum, sımsıkı sarılıyorduk, bir kaç senedir ilk defa. Bağırdı sonra, “Ben ölmek istemiyorum!” Belki bir yardımım olur diye bir sürü akraba evimize doluşmuştu, hepsi uyuyordu,abimin bağırdığını duyduklarında hepsi uyandı, ikimizin sarılıp ağladığını gördüler. Bütün akrabalarımız ağlamaya başladı, kuzenlerimizden dedeme kadar herkes ağlıyordu. Tekrar etti, “Ben ölmek istemiyorum” Demem o ki; ben o güne kadar abime ‘ölse umrumda olmaz’ demiştim, o günlerde ise yemeğine kadar ben yedirmiştim. Abim iyileşti şu anda, kemiği kaynadı ve risk kalktı. Ama elinizdekilere iyi davranın arkadaşlar, asla sevdiklerinize değersizmiş gibi davranmayın çünkü onlara gelecek en ufak bir zararda kendinizden geçeceksiniz. Görür mü bilmiyorum ama buradan abime sesleniyorum: SENİ SEVİYORUM!