Kayıp / 17

6K 554 184
                                    

# Pink Floyd - Hey You #

*******

"Herkes biliyor bunu... herkesin haberi var. Gardiyanlar, müdür, müfettişler ve savcılar... tüm o insanlar; herkes biliyor olanları, bu cehennemi görüyor ama göz yumuyorlar..."

Andaç, deponun demir kapısını tüm gücüyle iterek açtığında ve içeride ilerlemeye başladığında; uzaktan gelen sesi duydu. Beton zeminde, deponun yüksek pencerelerinden sızan akşam güneşinin yaydığı ışık süzmelerinin uçuşan tozları gözler önüne serdiği geniş, rutubetli yapıda koşar adımlarla ilerlemeye çabaladı.

"Herkes biliyor bunu."

Ancak aynı zamanda deponun soğuk duvarlarına çarpan ve uzaktan gelircesine çıkan bir yankı gibi binayı dolduran Kadem'in tekrarlanan, mekanik sesiyle kemiklerindeki sızıyı ve ruhundan çekilen gücünü hissetti.

"Herkesin haberi var."

Gözleri bir kor misali yanarken göğüs kafesindeki taşınması güç ağırlığı hissetti. Depodaki odaya doğru ilerlerken sadece imkansızı, Defne'nin o odada olmamasını, diledi. Duyduklarının içinde bulunduğu psikolojinin bir yanılsaması olmasını, mümkünatı olmadığını bile bile diledi.

"Tüm o insanlar... bu cehennemi görüyor ama göz yumuyorlar."

Ve bu kabulü olmayan dileklerinin yokluğunu, sanki kilometreleri aşmışçasına yorulduğu kısa yolun sonundaki odaya vardığında; Defne'yi yere bir harabe misali çökmüş, elini açıkta duran televizyonun ekranında aynı cümleleri tekrarlayan Kadem'in kalbine koymuş ve içli hıçkırıklara boğulmuş bir halde bulduğunda anladı.

"Defne."

Onun ismi dudaklarından yanık bir fısıltıyla döküldüğünde olduğu yerde, eşikte bir anlığına ayakları yere çivilenmişçesine kalakaldı Andaç. Dudakları aralanırken gözleri saniyelik bir anda televizyona kaydı ve defalarca izlediği görüntüdeki Kadem'le göz göze gelmek, her defasında olduğu gibi, yine kalbini paramparça etti. Boğazına yine tarifsiz bir düğüm yerleşti. Yutkunamadı.

Her bir hücresindeki pes etmeye hazır sinyale rağmen; yine de, Defne için dik durmak uğruna büyük bir çaba verdi. Kendisini toparlama çabasına girdi. Sanki bir faydası olacakmış gibi seri adımlarla ilerledi. Yeniden onun ismini seslendiği halde kendisinin gelişine tek bir tepki dahi vermeyen Defne'nin yanına ulaşır ulaşmaz televizyonun fişini çekti ve sonlarında bozulan, tekrara düşen videodaki sesin susmasına, ekranın kararmasına izin verdi.

Defne'nin çatallı, duyulamayacak kadar kısık bir söz söylediğini fark etse de onun ne dediğini anlayamadı. Kalbinde yeni bir sızı hissederek onu yerden kaldırabilmek için Defne'nin koluna uzandı. Ancak o an Defne'nin, sonunda, duyulacak bir yükseklikte konuşmasıyla ona dokunmadan olduğu pozisyonda duraksadı.

"Benim yüzümden."

Defne'nin gözleri artık kararmış olan ekrandaydı hala. Giden görüntünün farkına bile varmadan Andaç'ın varlığından habersiz bomboş bakışlarını karanlıkta tutmayı sürdürdü. "Benim yüzümden." Alt dudağı titredi. "Benim yüzümden..."

Bir deliden farksız görüntüsüyle aynı cümleleri, aynı ses tonuyla durmadan tekrarlayan Defne'nin ağlamaktan akmış rimelleri, diplerinden çekiştirdiği ve dağıttığı saçlarının kopmuş tellerini taşıyan titreyen parmakları ve yere oturması nedeniyle tozlanan kıyafeti... o anki ruh halinin özeti gibiydi.

Karşısındaki bu görüntü ve Defne'nin öğrendiği gerçek kendisinin de bünyesini sarstı Andaç'ın. Gözlerinin dolu dolu olmasının önüne geçemezken yere çöktü o da tıpkı Defne gibi. Kollarını ona doğru bu kez çok daha tedbirli bir şekilde uzattı. Ne diyeceğini bilmiyordu, yıllarca bunun olmasından kaçınırken Defne'nin görüntüyü izlemesi halinde ne yapacağıyla ilgili bir plan yapmamıştı. Ancak istenmeyen gerçekleştiğinde bu sonucu tahmin etmek zor değildi; onun ilk kendisini suçlayacağını. Andaç, sarsıldığı bu anlarda yalnızca onun ismini fısıltıyla bir kere daha seslenebildi. "Defne..."

Kayıp Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin