eccedentesiast [ispanyolca];
yüzüne yalandan bir gülümseme konduran ve acısını bu gülümsemenin ardında saklayan kişi.
Canım acıyordu, şimdiden yalnızlık hissetmeye başlamış onsuzluktan sızlanıyordum. Bunu yapmış olma ihtimali beni yaralamıştı, sanki ben dünyanın en kırılgan tabakasıydım da o bana dokunup kaçmıştı.
Kendime kızıyordum ama haklı olmaktan da korkuyordum. Ona bu kadar çabuk güvenmem benim zayıflığım idi ya da onun güven verici kişiliğiydi. Ne olursa olsun bugün gerçeklerle yüzleşecek, kararımı verecektim. Beklemek beni sadece daha çok üzecek ve eğer haksızsam masum olmasına rağmen içimden de olsa onu suçlamış olmaktan başka bir şeye yaramayacaktı.
Onu son görüşüm, huzura erdiren ve melekleri kıskandıran sesini son duyuşum, tek bir hareketiyle bazen içimi ısıtan bazen aşktan yerden yere vuran ve erimeme sebep olan dokunuşunu son kez hissedişim olacaktı. Bunları düşünmek fazla acı veriyordu ama bunu belli etmeyecektim. Hâlâ günün sonuna kadar zamanımız vardı. Onunla son kez olmamasını dileyerek güzel bir gün geçirmek istiyordum. En azından bunu hak ediyorduk. Acılarımı saklamaya çalışıp, unutulmayacak bir gün geçirmeliydik.
''Bence bunlar sana çok yakıştı.''dediğimde haklı olduğumu o da biliyordu.
Giyinmesini istediğim mavi gömlek ve uygun pantolon ve bunu tamamlayan kedili tacı onu çok sevimli göstermişti.
''Beğenmene sevindim, hadi senin sıran.''diyerek elindeki kıyafetleri bana doğru uzattı.
Siyah bir gömlek ve yırtık siyah pantolon olduğunu görünce sevindim.
''Beni gerçekten iyi tanıyorsun, beğendim.''dediğimde sırıttı ve omuzlarımdan tutup odaya itekledi.
''Seni bekliyorum, çabuk olmalısın. Sürprizini çok merak ettiğimi unutmamalısın.''dediğinde burukça gülümsedim ve verdiklerini hızla üzerime geçirdim. Odadan çıktığında aşk dolu bakışları üzerimde geziniyordu, utanarak kafamı eğdiğim sırada kahkaha ile karşılık verdi.
Ellerini kavrayıp kendime doğru çektim. ''Bence hazırız, artık çıkabiliriz.''dediğimde küçük bir şey daha ekleyeceğini söyleyip odaya girdi. Geri geldiğinde elindeki tacı gördüğümde gülümsedim.
''Tavşan olmanın sana yakışacağını düşündüm.''dedi eğilerek elindeki başıma yerleştirdi ve saçlarımı düzeltti. Geri çekildiğinde çok fazla yakındık, dayanamayıp yanağına öpücük bıraktığımda geri çekildi ve telaşlı bir şekilde bir şeyler söyleyip dışarı sürüklemeye çalıştı. Bu utangaç hallerine ciddi anlamda bayılıyordum ve onu ciddi anlamda çok fazla özleyeceğimi biliyordum.
Ellerimizi kenetlemiş yürürken onu izlemeyi ihmal etmiyordum, her hali çok güzeldi ve ben bunu sonsuza dek sürdürebilirdim.
''Bana bakmayı ne kadar sürdüreceksin?"dediğinde gülümseyip önüme döndüm ve ellerimi omzuna yerleştirip iyice kendime yaklaştırdım.
''İstediğin bir şey var mı?'' sorduğumda öldürücü bakışlarını üzerime yolladı.
''Sürprizin falan yok değil mi? Kandırdın beni.''deyip mızmızlandığında kızmaması için kulağına hemen altına bir öpücük kondurdum.
''Bunu da nereden çıkardın? Elbette sürprizim var ama senin öncesinde istediğin bir şey olup olmadığını sormak istedim.''dediğimde bakışları yumuşamıştı.
''Hayır, sadece bir an önce sürprizini görmek istiyorum.''dedi. Bende onun vereceği tepkiyi görmek için sabırsızlanıyordum.
Yaklaşık beş dakika sonra varmıştık. Geldiğimiz yer ormanlık alan olarak geçse de bence cennetten bir parça olarak adlandırılmalı idi. Yerlere dökülmüş rengarenk çiçekler, bizi bekleyen bir çift bisikleti ve birlikte uyuyabileceğimiz minik bir çadır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kiss the rain |Markson|
Fanfic''Söylemeyi unutmuşum, en parlak yıldızların hikayesinden bahsetmek istiyorum sana.. Her parlak yıldızın bir sebebi varmış, her kim kendi seçtiği yıldıza önem verirse, severse ve hiç bırakmazsa yıldız bundan güç alır ve günden güne daha da ışıldarmı...