Karanlıktı ve ben ağaçların arasından koşuyordum. Dedem bu saatte beni göremeyince çok telaşlanmıştır. Hızımı kesmeden ama nefes nefese koşuyor, arada arkama bakmayı da ihmal etmiyordum.
Nefesimin bitip, gücümün tükendiğini anladığımda ayağım tökezleyip düşmüştüm. Dizimden kanlar akıyordu. Bağırmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Çok korkuyordum. Arkamdan omzumu tutan bir el hissetmemle dönüp baktım.
Ateş gibi yanan gözleriyle beni boğacakmış gibi bakıyordu. Sinsice gülüp ellerini ovuşturdu. Tam üzerime eğiliyordu ki biri ona seslendi."Nuran! Kızı bırak! Ona zarar veremeyeceksin." konuşan adam kır saçlı, kır sakallı hafif tombul bir amcaydı. Hayır! Bu Cevdet Dedeydi. Onu görünce sevinçten ona doğru koşmaya çalıştım ama bir anda kayboldu. Durduğum yere baktığımdaysa buranın bir uçurum olduğunu farkettim. Ayağım sendeleyip düşerken arkamdaki kadının sesi kulaklarımda çınlıyordu.
"SONUN , BENİM ELİMDEN OLACAK!"
Sıçradım. Düşüşün ardından sertçe çarpmayı bekliyordum ama yatağın içindeydim. Nefes alışverişimi düzene sokmaya çalıştım. Yine o rüyayı gördüğümü anladım. Bir ay geçmişti ama ben her gün aynı rüyayı görüyordum.Cevdet Bey Dede'ye de anlatmıştım pazarda. Bana kadının kim olduğunu sormuştu, bende köyden, iyi niyetli biri olmadığını söylemiştim. Cevdet Bey Dede demişken, pazara 4 kez gitmiştim ve 3 kez beni ziyarete gelmişti. Kalbine pil tatktıklarını söylediğinde ona "Nasıl yani? Cevdet Bey Dede sen şimdi robot musun?" diye sorduğumda kahkasından boğulacaktı neredeyse. Sonra bana "Evet, artık ben bir robotum."dedi.
Öğlenleri yanıma geliyor, ben ona kitap okuyordum. Akşama doğru ise yaptığım reçellerden alıp gidiyordu. Bir keresinde " İstanbul'u merak ediyor musun? " diye sormuştu. Bende " Aslında merak ediyorum ama dedem olmadan gidemem, o da bize bakmak için meyve bahçesinde çalışıyor, bizi götüremez galiba. " demiştim.
Yatağımdan kalkıp yüzümü yıkamaya gittiğimde dedem dışarıda biriyle konuşuyordu. Yıkayıp kapıya çıktım. Gelen İhsan Abi'ydi. Elindeki poşetleri kapıya koymuşlardı ve arabanın yanında dedemle konuşuyorlardı.
İhsan abi her hafta köye uğrayıp, dedemle biraz sohbet ettikten sonra bizim için aldığı erzaklardan bırakıyordu. Geçen hafta da bana oyuncak getirmişti.
"İhsan Oğlum, seni severim amma bunu yapıveğmem imkansız." dedi dedem.
İhsan Abinin omuzları düştü ve gözleri bana çarptı. "Günaydın, Nurgül Prensesim."
"Günaydın İhsan Abim!" diyip koşarak sarıldım. Biraz sohbet ettikten sonra arabasına binip gitti.
" Ne konuşuyordunuz dede?" diye sordum dedeme bakarak.
"Sen kafanı bunlağla kurcalıyıveğme bakem güzel kızım. Hadi gel, poşetleri taşıyıverelim. Madem uyandın, bende sizinle kahvaltı yapıverelim. "İtiraz etmeden dedemin söylediklerini yaptım. Çay suyunu koyup ablamı çağırdım ve tekrar sofrayı hazırlamaya devam ettim. Ablam içeri girdi,yüzü gülüyordu. Yanıma gelip bana sarıldı ve yanağımdan makas aldı.
"Aferin kız Nurgül! Kedi olalı bir fare tuttun. İyi ki kurtarmışsın o yaşlı moruğu! Sayende karnımız bayram ediyor."
Şaşkınlıkla ablamı izliyordum. O böyle sevmeyi, sevilmeyi sevmezdi. Ona kızamadım, çünkü bir aydır, midemize hiç girmemiş yemekleri yiyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Bir İyilik Yap
General FictionYeni Bölüm: Pazar Bu kitabı birlikte yazıyoruz. Hem öksüz, hem yetim. Hem çocuk, hem torun. Hem köylü, hem zehir gibi Hem kimsesiz, hem terbiyeli. Hem yoksul, hem karun kadar zengin. Nasıl mı oluyor? Nurgül'ün hayatı bu kitabın içinde.