22. Bölüm

16K 492 44
                                    

Ege'yi kapak etmenin verdiği mutlulukla sınıfa çıktım. Sırama oturdum ve derin bir iç çektim. Biraz da o sinir olmalıydı değil mi? Sıra bendeydi artık, ne yüz vereceğim, ne iyi davranacağım, ne de konuşacağım o psikopatla. Biraz sürünsün bakalım. 

Birden üşüdüğümü fark ettim. Orada herkes montlarla dolaşırken, ben incecik hırkamla çıkmıştım. Hava çok soğuktu ve ben soğuğa hiç alışık değildim. Donuyordum yani! Kaloriferin yanında oturmak bir avantaja dönüşmüştü şuan. Ama havanın daha da soğumasını, hatta kar yağmasını istiyordum. Kara dokunmak, iliklerime kadar donmak!...

Öğleden sonram klasikti. Bir tek, son ders dışında. Haftada gördüğümüz 12 ingilizce dersinden bazen sıkılabiliyor insan. Tamam, ingilizceye aşık olabilirim ama bu her zaman seveceğim anlamına gelmiyor. Hocanın dediklerini artık dinlememeye başladım. Biraz uyumak istiyordum zaten. Yanımda yanan kalorifer sağolsun, o da teşvik ediyordu beni. Başımı yavaşça sıraya koydum ve gözlerimi kapattım.

"Kar yağıyor hocam!"

"Görebiliyoruz Mehmet, oynamak mı istiyorsun yavrum?"

Ve kimse gülmedi. Neden hiçbir hocam iyi espri yapamıyor? 

Hey, hey bir dakika! Kar mı dediniz?

Gözlerimi aniden açtım ve cama yapıştım. İnanamıyorum! Ciddi ciddi kar yağıyor! Yani dokunabilirim ona!

"Dokunabilirim!"

Bir an dersi, hocayı unutup kendimi sınıftan dışarı attım. Herkes delirdiğimi düşünüyor olmalıydı. Merdivenlerden hızla aşağı indim ve okulun giriş kapısının önüne geldim. Karı izledim bir süre. Az sonra, yıllardır gördüğüm ama tutmama, oynamama izin verilmeyen beyaz parıltılara tutmaya hazırladım kendimi. Nefesimi dışarı verdim ve çıkan buharı izleyip gülümsedim. Bir adım attım ve dışarı çıktım. Soğuk rüzgar içime işliyordu, saçlarım önüme geldiğinden gözlerimi kapattım ve sadece havayı dinledim. Karı bekledim, üstüme yağmasını istiyordum. Biraz daha yürüyüp okul bahçesinin tam ortasında durdum. Ellerimi açtım ve gökyüzüne baktım. Gri gökyüzünden, bembeyaz, pamuk gibi şeyler yağıyordu. Ellerime düştüklerinde, onları hissettiğimde gözlerim doldu ve yaşlar, donmaya başlayan yüzümü yakarak aşağı doğru süzüldüler. Gülümsüyordum ve gözlerim kapalıydı. Mutluluğum anlatılamazdı. Kendime olan sözümü tutmuştum.

"Kar yağdı diye ağlıyor musun?"

Birden kendime geldim ve etrafıma baktım. Ege karşıdaki bankta oturmuş bana bakıyordu. Elindeki sıcak çikolatadan çıkan buhar, içimi daha da ürpertmişti. Gülümseyip yanıtladım.

"İlk defa kara dokunuyorum"

Kaşlarını kaldırdı ve ağzını hafifçe araladı. Şaşırdığına emindim. Araladığı ağzını kapatıp çarpık gülümsemesini yolladı. Ayağa kalkıp yanıma geldi ve kolumdan nazikçe tutarak beni banka sürükleyip oturttu. Burada üstümüze kar yağmıyoru. Dişlerim titremeye başlamıştı ve sanırım hasta olacaktım. Üstüme bir şey almadan dışarı çıkıp duruyordum. Umarım hasta olmam çünkü bundan nefret ediyorum!

"Al bunu"

Sıcak çikolatasını bana uzattığında, ben de eriyip gidecektim orada. Ne oluyordu bu Ege'ye? Ne bu centilmenlik? 

"Yok, teşekkür ederim istemiyorum"

"Güneş, al şunu"

Sesi öyle emrediciydi ki, biraz korktum. Mecbur almak zorundaydım. Aslında iyi geldi, ellerimi ısıtıyordum hiç değilse.

"Hiç mi kar görmemiştin?"

Bir an duraksadım.

"Şey... Gördüm ama, dokunmadım hiç"

Ay Tozu ◐Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin