İstanbul'u esir alan yağmurlu bir gecede düştü trafiğin içine.
Mavi kırmızı ışıkları arabaların üzerine yansıyor, etraftaki dükkânların,restoranların üzerinde dalgalanıyordu. Sirenler bağırıyordu adeta trafik kuyruğuna takılmış arabalara."YOL VERİN!'
Üç görevli, uçarcasına ilerleyen ambulansın içinde, onu yaşatmak için gerekli tüm müdahaleleri yapıyorlardı.
"Çok kan kaybediyor hastaneye bildir!"
dedi,Fatma'nın kanamasını durdurmak isteyen ambulans görevlisi arkadaşına.
Ambulans görevlisi, arkadaşının komutlarını saniyeler içinde yerine getiriyor, diğer görevli ise elinde cep telefonu, onun her dakikasını, sürekli telefonda olan Doktor Erol Bey'e iletiyordu."Durumu nasıl?"
diye sordu gergin bir sesle Erol Bey."Çok kan kaybediyor Erol Bey!" diye cevapladı telefonun ucundaki ses.
"Nabzı nasıl? "
"Kalp atışları nasıl?" seri halde sorular yağdırmaya başladı Erol Bey, kan kaybı haberini duyduğunda; gergin ses tonu iyice yükselmişti."Kalp ve nabız atışları git gide yavaşlıyor" dedi görevli.
"Allah kahretsin!" bağırdı doktor Erol Bey.
"Çabuk olsanıza be aslanım, çabuk olun!"
bağırmaları yalvarışların yerine aldı o anda.
"Uçuyoruz adeta Erol Bey! Bu sert yağmura karşı rüzgâr gibi ilerliyoruz" dedi görevli.
Ambulans dışarıdaki yağmura karşı, gerçekten de son hızla ilerliyordu. Şoför, köklediği gaz pedalından ayağını kaldırmıyordu.
Aniden önlerine herhangi bir şey çıksa, bir insan ya da bir hayvan, ikinci bir kaza olması işten bile değildi. Ambulans bir bomba gibi havaya uçar, parçaları etraftan toplamak günler alırdı.
"Ne kadar kaldı?" diye sordu Erol Bey.
"Ne kadar kaldı?" dedi bu sefer, telefonun öbür uçundaki Erol Bey'e en hızlı şekilde cevap vermeye çalışan görevli de ambulansın şoförüne.
"10-15 km daha var!" . Şoför soluk soluğaydı, soğuk terler döküyordu; üzerindeki gömlek terden bedenine yapışmıştı. Sanki ambulansın içinde, her an patlayacak bir bomba taşıyorlardı.
"Kan grubu ne bu kızın?" diye sordu hastaneyle ambulans içinde kontak halinde olan görevli, Fatma'nın yaralarını saran diğer arkadaşına. Kanamaları birazcık durdurabilmek için can havliyle savaşan sağlık görevlisi, kanlanmış gaz bezlerini bir kenara fırlatarak,
"Bilmiyorum! Üzerinde kan grubunu öğrenebileceğimiz hiçbir şeye rastlamadım. Kimliği bile yok bu kızın" sözleriyle yanıtladı.
Telefondan Onlar'ı duyan Erol Bey bağırdı:"0 pozitif! 0 pozitif! "
"0 pozitif! Bu yaralının kan grubu 0 pozitif" hastanenin beklediği kan grubunu bildirdi görevli.
Fatma'nın yolda ölmemesi için Tanrı'ya yalvarıyordu Erol Bey. Kendini bu trafik kazasından dolayı suçlu hissediyordu.
Bir süre sonra hastaneden gelen cevap, ambulans içindeki gerginliği daha da arttırmıştı:"Kan bankamızda bu kan grubu yok!" diye bildirdi hastane.
Hastaneden gelen cevabı duyan üç görevli de, birbirlerine baktılar; Erol Bey ise telefonda var gücüyle bağırıyordu:
"ALO! "
"ALO!""Bu kadar kan kaybına takviyesiz nasıl dayanacak?" Yaralarını saran görevlinin sesi oldukça endişeliydi. Sanki her şey bitmek üzeriydi, daha hastaneye varmadan umutları tükenmek üzeriydi sağlık görevlilerinin.
Görevli elindeki gazlı bezlerle, Fatma'nın kan içerisinde kalmış yüzünü temizlerken, kulağına fısıldadı:
"Güzel kız! Şu anda nerdesin bilmiyorum, ama biz seninle beraberiz. Senin gibi güzel bir kız, bu dünyadan bu kadar çabuk gidemez. Haydi, biraz gayret, savaş ölümle! Bizim savaştığımız gibi sen de mücadele et biraz, dayan haydi! Biz buradayız, tam yanında. Yaşayacaksın! Haydi, gayret, yaşayacaksın !"
"Erol Bey, bir problemimiz var" dedi telefondaki görevli; bir yandan da, Fatma'nın kulağına hayat cümleleri fısıldayan arkadaşına bakıyordu.
"Ne? Ne problemi? Nedir problem?!"
sesindeki endişe iyice artmıştı doktorun; korkusu telefonun öteki ucundan hissediliyordu.
"Hastanın çok fazla kanaması var. Hastaneden aldığımız habere göre de kan grubu şuan kan bankasında yok! Sanırım bu durumda hastayı kaybedebiliriz""Ne?!"
sesi artık haykırarak çıkıyordu doktor Erol Bey'in,
"Koca hastanede nasıl kan olmaz!" .
Telefonun öbür ucunda adeta çılgına dönmüştü; telefon kapandı.
Bu konuşmalar geçerken, hastaneye birkaç kilometre kalmıştı. Bu kader anında, ambulansın birden yavaşlaması görevlileri şaşırttı.
"Ne oldu? Neden yavaşladın?" dedi görevlilerden biri şoföre.
"Önümde büyük bir kalabalık var! Yol tıkalı, insanlarla dolu" diye bağırdı şoför.
Yavaşlayan ambulans kalabalığın önünde durmuştu; şoför kornaya basıyor, camını açıp kalabalığa doğru haykırıyordu."Yolu açın! Yolu açın!"
Geçmeleri gereken yol bir derbi maçının taraftarlarıyla tıklım tıklım doluydu, sanki konser alanındaydılar. Yağan yağmura aldırmadan, kalabalığın bir kısmı tutukları takımın bayraklarını sallarken, bir grup taraftar da marş ve şarkılar eşliğinde bira içiyordu; ambulansın içindeyse ölüm kalım savaşı sürüyordu.Ambulansı gören kalabalık, araca yol vermek için kenara çekildi. Yolu tekrar açılan ambulans şoförü, en hızlı şekilde kalabalığı yararak, yoluna devam etti. Birkaç kilometre sonra, ambulans şoförü derin bir nefes çekti ve içeri doğru da "Tanrıya şükürler olsun ki geldik!" diye bağırdı. Şoför alnından damlayan terleri, sımsıkı tuttuğu direksiyondan ıslanmış avuçlarıyla silerken, Fatma'nın başındaki görevlilerin de yüzlerindeki ümitsizlik havaya dağılmıştı. Kanamasıyla ilgilenen sağlık görevlisi Fatma'nın kulağına usulca seslendi:
"Geldik!"
Ambulans hastaneye yaklaştı, kapıları sonuna kadar açık durumda olan ve büyük bir görevli kalabalığının beklediği acil servisin önüne yanaştı. Ambulanstan bir ateş hızıyla inen şoför, arka kapıları açtı. Fatma ambulans sedyesinden, acil servis sedyesine yatırıldı. Her şey saliseler içinde uygulanıyordu. Onu hayatta tutmak için tüm doktorlar seferber olmuştu.
Hızla ameliyathaneye götürülen Fatma'nın arkasından bakan şoför, kapıları kapatırken yanındaki arkadaşına,"Allah yardımcısı olsun, umarım yaşar" dedi.
"Yaşayacak" diye yanıtladı şoförü.
Fatma'ya ilk müdahaleyi yapan ambulans görevlisi, yüzünde tebessümle karışık bir ifade vardı. Ellerini açarak avuçlarına baktı, Fatma'nın kanı ellerine bulaşmıştı."Onun kulağına Ölümle savaş!' dediğimde, elimi sıktı gözlerini hafifçe açarak.
Ambulansta yaşananları gördü o ,bizi duydu da. Hastaneden 'kan yok!' anonsunu duyduğunda, gözlerini aralayıp elimi sıktı. Sanki bana söz veriyordu hayatta kalmak için...........
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennete Suikast
Terror"Cennetten sevdiği erkek uğruna saçlarından sürüklenerek cehenneme atılan bir kadının hikayesine çağırıyorum seni." dedi doktor Erol bey....... !!! Cennet'e Suikast bir LUCİD çalışmadır!!!