Bunu duymak Nuray Hanım'ın hoşuna gitti; bu gece kendine bir suç ortayı bulmuş gibi hissederek, kaşlarını çatmayı bıraktı ve yüzündeki kızgınlığı örten bir gülümsemeyle,
"O bir katil!" dedi.
"Fatma mı bir katil?" şaşırdı genç hemşire.
"Evet, o bir katil!" diye usulca tekrarladı, sanki gecenin içinden birileri onları dinliyormuş gibi ve devam etti anlatmaya:
"O genç kız annesini baltayla parçalara ayırdı. Hatırlar mısın bilmem, aylar önce bir haber vardı televizyonlarda, tüm manşetlere de çıkmıştı, bir kız annesini vahşice öldürmüştü.""Evet, hatırlıyorum" dedi Seçil. O haberi biliyordu; o gün sofrada akşam yemeği yerken bu haberi televizyondan duyduğunda, tüm iştahı kaçmış hatta kusmak için lavaboya koşmuştu. O gün duyduğu o korkunç haber gözlerinin önünde yeniden canlanırken, şaşkın sesini bastırmak için eliyle ağzını kapatıp,
"Aman Allah'ım o kız bu mu yani? Şu 144 numaralı odadaki hasta!" dedi.
"Evet"
"Ama o bir katilse burada ne işi var? Ya uyanır kaçmaya kalkar ve bize de zarar verirse?"
"Ben de ondan korkuyorum zaten. O buradan gitmeli. Ya da ölmeli" dedi."Aman Allah'ım! Ben onun odasına bir daha giremem. Peki, ben de size bir sır verirsem, aramızda kalır m?" diye sordu genç hemşire, karşısında kulağına Fatma'yı cadı gibi fısıldayan Nuray Hanım'a.
"Tabii ki" dedi gözlerini kırpıştırarak.
"Bakın, Erol Bey tatile gitmeden önce, bu kızın odasına her cuma gecesi saat 3'te gidip, kontrol etmemi istedi ama ben onun odasına bir daha giremem. Anlattıklarınızdan çok korktum"
"İşte Erol'u bu yüzden sevmiyorum. Bizi göz göre göre bir katille beraber yaşamaya mecbur kılıyor""Erol Bey, gerçekten böyle bir şey yaptığına inanamıyorum"
"Erol göründüğünden çok farklıdır! Sen Erol Bey'in her dediğini yapma. Eğer ben Erol'un dediklerini yapsaydım, belki şimdiye kadar çoktan uyanmıştı Fatma. Belki de kaçıp, daha kaç kişiyi öldürecekti..."
"Ne demek istiyorsunuz?"
Oturduğu sandalyeden başını çevirip kapıya baktı Nuray hemşire. Sonra kalkarak odanın kapısını açtı, kimsenin olup olmadığını kontrol etmek için dışarıya baktı, kimse yoktu. Kapıyı kapattı ve Seçil'in yanına geri oturdu ve ona fısıldadı."Serum oranını düşük seviyeye ayarla...
Bazen ağzına bağlanan hava borusuna tam nefes alabilecek şekilde ayarlama. Sen bilirsin istersen hemşire olurken, hastalar için ettiğin yemini hatırla ve ona bakabildiğin kadar bak! Ama unutma, eğer o uyanırsa başına neler geleceği belli değil... Eğer böyle bir tımarhanede bir katil tarafından öldürülmek istemiyorsan... Onu sen öldürmelisin yavaşça..."Karanlık gecede, ağ kurmuş bir örümceğin ansızın ağına takılan renkli bir kelebeğin tadını çıkarıyordu hemşire Nuray Hanım.
Doktor Erol Bey'in tatile çıkmasıyla bir sessizlik hâkim olmuştu bu koca hastaneye. Sanki bu sessizlik kendini hissettirmek için Doktor Erol Bey'in gitmesini bekliyordu.
Her gün hastanenin bahçesinde,bağırarak kendi aralarında oyunlar oynayan akıl hastaları, artık ses çıkarmıyor birbirleriyle konuşmuyorlardı bile. Sanki birisinin uyanmasını istemiyor gibi dolaşıyorlardı hastanenin ağaçlarla kaplı bahçesinde. Beyinleri alınmış, zombileri andıran yaratıklara benzemeye başlıyordu akıl hastaları. Koridorda, Fatma'nın uyuduğu odanın önünden geçen hastalar kapıya kulaklarını dayayıp, bir şeyler dinliyorlardı. Bunu sık sık hemşirelerden duyuyordu Hakan Bey ve bir kaç hafta önce kendi gözleriyle de şahit olmuştu bu olaya. Birkaç akıl hastası Fatma'nın uyuduğu odanın kapısına kulaklarını dayamış içeriyi dinliyorlardı.
Hakan Bey bu hallerini gördüğünde onlara yaklaşıp,
"Ne yapıyorsunuz burada?" diye sordu.
"Şşşttt..parmağıyla ağzını kapatarak uyardı Hakan Bey'i akıl hastalarından biri:
"Onu uyandırmadan dinleyin!"
"Kimi?"
"Onu?"
"O kim?" diye sordu Hakan Bey; Fatma'dan bahsettiklerini biliyordu ama onları konuşturmak için lafı uzatıyordu.
"Duymuyor musunuz nasıl ağlıyor her gece? Neden ona yardım etmiyorsunuz?"
"Kime?" dedi Hakan Bey, anlamazlıktan gelip
"Bu odada yatan meleğe, üstelik o hamile" diye cevapladı Hakan Bey'i grubun içinden çıkan, yaşlı bir akıl hastası kadın.
"Biz ona elimizden geleni yapıyoruz" dedi Hakan Bey ve hastaları kapının önünden yavaşça uzaklaştırmaya çalıştı.İşte o günden beri, ürpermeye başladı Fatma'dan Hakan Bey. Fatma'yı inceleyen gözlerini çekerek odanın açık penceresini kapattı. Ama pencereyi tam kapatacakken bir şey gördü sanki karanlık bahçedeki ağacın arkasında. Karanlıktı, net göremiyordu ama bir şey vardı sanki ağacın arkasında, gölge gibi. Bu tarafa... Bu odaya bakıyordu. Bir süre izledi ama gördüğünün bir ışık yansıması olduğunu düşünerek, Fatma'ya son kez büyük bir cesaretle baktı, iyi geceler dercesine odayı yavaşça terk etti. Nereden bilebilirdi ki ağacın arkasında gördüğü kara gölgenin, onun kutsal kitaplarda okuduğu Şeytan olduğunu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennete Suikast
Kinh dị"Cennetten sevdiği erkek uğruna saçlarından sürüklenerek cehenneme atılan bir kadının hikayesine çağırıyorum seni." dedi doktor Erol bey....... !!! Cennet'e Suikast bir LUCİD çalışmadır!!!