Uyuyamıyorum.
Yine küçük bedenimin, içinde ufacık kaldığı geniş yatağımdayım. Baş ucumdaki dijital saate baktığımda saatin dört buçuk olduğunu görüyorum.
İşte yine O yok ve ben yine uyuyamıyorum. Onsuz uyuyamadığımı bildiği halde hala ortalarda yok, üç gündür olmadığı gibi. Gerçi yapmadığı şey değil ara ara bana kızar ve uzunca bir zaman gelmediği olur. Ya da sadece canı istediği için gider, ya da sıkılır ve tekrar gider... O hep gider...
Ne zaman uyudum bilmiyorum. Ama uyuduktan bir süre sonra uyandığımda O buradaydı. Gün aydınlanmış mıydı? Bilmiyorum. Odamın kocaman pencerelerini kapatan kalın perdelerim gözlerimle anlaşmış gibi biraz olsun ışık geçirmiyordu içeri.
Onsuz olduğum üç gün -her gittiğinde olduğu gibi- işkence gibi geçmişti ve uykum vardı. Ama uyanmıştım bir kere ve artık uyuyamazdım. Daha önce de bana uzun süreli bir 'O yokluğu' yaşatmış, geri gelmişti. 'Onun varlığı' yla derin ve rahat bir uykuya dalmıştım ama uyandığımda yine yoktu. Ve evet artık uyanmışken, uyuyamazdım.
Çift kişilik -geniş- yatağımda fazlaca bulunan, çarşafımla aynı gece mavisi renginde iki yastığı üst üste koymuş, yüz üstü yatıyor. Yüzünü bana dönmüş...
Ona buradan bakmak çok başka. Çok başka hissettiriyor. Yalnız değilmişim gibi... Hissettiriyor.
Uyurken oldukça masum ve genç görünüyor. Aslında bu cümleyi ezberledim. Onu uyurken her gördüğümde aklıma gelen bu çünkü. Masum ve genç... Aslında ikisi de ona zıt sözcükler.
O, büyük hem de oldukça büyük. Her yönden. Mesela yanımda yatan cüssesi... Yanında öyle kırılgan öyle küçük görünüyorum ki... Kollarına alsa, biraz sıksa, parçalanacakmışım gibi. Parçalara ayrılacakmışım gibi hissediyorum.
Saatlerce onu izleyebilirim. Biri bana, onu anlatsa sanırım şöyle olurdu: "İri cüsseli, uzun boylu, kibar, mütevazi, özgüvenli, ciddi... Harika bir adam." Ama onu kendime anlatıyorum da... : "Birini düşün; yeni yeni çıkmaya başlamış sakallarına dokunduğunda yumuşacık hissettiren birini, sürekli takım elbiseler giyen ama yanında asla resmi olamadığın birini, sana gamzesini gösteren ufacık bir gülümsemesiyle sanki önündeki tüm duvarları yıkabilecekmişsin gibi hissettiren birini düşün... Ve o senin."
Onu tabir etmenin bin bir yolu var. Ama şimdi ona bakıyorum da O gerçekten benim için mükemmel.
Onu izlerken bir an için nefes alamıyorum. Çoğu zaman yaptığım gibi düzensiz nefes alış verişimi onun ritimli nefeslerine uyduruyorum. Ritmini yakaladığımda nefeslerimiz bir oluyor... Artık nefes almak daha kolay.
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Ne zamandır onu izliyorum... Ama bir an geliyor ki yavaşça gözlerini açıyor. İşte şuan gün benim için doğdu...
Öylece bakıyoruz birbirimize. Elimi uzatıp yeni tıraş olmuş, pürüzsüz, kemikli yüzüne dokunuyorum. Parmak uçlarım çenesinde geziniyor bir süre. Avcumu yanağına dayadığımda favorilerine sürtüyor parmaklarım. Halinden memnun, uysal bir kedi gibi kapatıyor gözlerini tekrar.
Sesini duymak istiyorum. İçimdeki özlem kabarıyor. "Günaydın." diye fısıldıyorum. Aramızda asılı duran sessizliği yaran fısıltım bile fazla yüksek sesli geliyor kulağa.
Karanlıkta bile net görebildiğim gri gözlerini aralıyor. Bana küçük bir tebessüm bahşettiğinde avucumun içinde hissediyorum dudaklarının kıvrılışını. Ve sonunda "Günaydın." diyor çok özlediğim sesiyle. İşte o an yaşadığımı hissediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Tatlı Pembe
Teen FictionZihnimin en derinlerini sana açıyorum... Öncelikle yalnız olduğumu bilmelisin. Konuşacak, anlatacak kimsem yok. İçime hapsettiklerim ise günümden nefes çalmaktan başka bir şeye yaramıyor. Hapsettiklerimi özgür bırakmak istiyorum. Dönüşü olmayac...