Sehun sinirle taş kalenin koridorlarında ilerlerken yanında başı eğik bir şekilde yürüyen askerlere gitmeleri için işaret verip ağır kapıyı aralayarak tahtında oturan babasına doğru ilerlemeye başladı.
Yaşlı adam haşmetli oğlunu gördüğünde onu gülümseyerek karşılayıp bu kez oğlunun kendisine güzel haberler getirmiş olduğunu ümit ederek bekliyordu.
Genç prens babasını saygıyla selamladıktan sonra ellerini önünde birleştirip boynu eğik bir şekilde babasından gelecek her hangi bir sözü duymayı ümit etti. Bu yaşadıklarına inanamıyordu. Aşık olduğu adamın bir kutsal büyücü olduğunu nerden bilebilirdi ki?
"Oğlum. Görüyorum ki bugünde bana karşı başın eğik." Adamın sesi ne kadar kırılmış olduğunu belli edercesine sessiz bir şekilde çıktığında sonunda Sehun başını kaldırıp gözlerini babasının gözlerine dikti.
"Üzgünüm babacığım bu kez ona çok yaklaşmıştık ama elimizden tekrar kaçırdık."
"Ardı ardına gelen başarısızlıkların beni üzüyor oğlum. Ayrıca halkın sana olan güveni de sarsılmaya başladı." Babası yerinden kalkıp kırmızı pelerinini savurarak Sehun'un etrafında dönmeye başladığında genç adam yumruğunu sıkıp öyle cevap verdi. "Biliyorum babacığım. Fakat size söz veriyorum onu yakalayacağım."
"Pekala son bir şansın kaldı Sehun. Benim ve halkının gözünde bir yeterliliğe sahip olmak istiyorsan lütfen yap artık şu işi." Yaşlı adam oğlundan gözlerini ayırmadan katı bir ses tonu ile söylediğinde Sehun başını sallayıp babasına selam verdikten sonra odadan ayrıldı.
Bütün bu olanlara inanamıyordu. Luhan'ı bulup kendi elleriyle nasıl öldürebilirdi ki? Üstelik bugün onu kendi çocuğunu doğurmak üzereyken bulmuştu. Tamam belki bu seferlik gitmesine izin vermiş olabilirdi fakat artık babasını daha fazla oyalayamayacağının da farkındaydı.
Ve asıl olan da şuydu ki; bir prensin aşkı hiçbir zaman halkına olan görevinin önüne geçemezdi. Bu yüzden eninde sonunda Sehun'un Luhan'ı bulup öldürmekten başka çaresi kalmayacaktı.
Odasına girip kapıyı kapattıktan sonra gözlerini kapayıp, sırtını ahşap kapıya dayayarak bir süre nefes almaya çalıştı. Bütün bu yaşananlar artık onu yormaya başlamıştı. Karmaşanın içinde boğulmaktan ve bir türlü bir sonuç alamamaktan bıkmıştı.
"Bugünde yorulmuş gibi bir halin var sevgilim." Genç kadının sesini duyduğunda gözlerini açıp yatağın tam karşısında duran sandalyeye oturarak uzun çizmelerini çıkarmaya başladı.
"Sana ben yokken odama girmemen gerektiğini daha kaç kere söyleyeceğim Yoona." Tuttuğu nefesini bırakırken çıkarmış olduğu sol çizmesini kenara bırakıp sağ çizmesinide çıkardıktan sonra ayağı kalkıp pantolonunun kemerini açmaya başladı. "Ben senin karınım ve çok değil belki de bir kaç gün sonra bir çocuğumuz olacak Sehun."
"Benden olmayan bir çocuk." Sehun umursamaz bir tonda söylediğinde dünyalar güzeli genç kız uzandığı yataktan doğrulup şiş karnının vermiş olduğu zorlukla ufak adımlarla prens kocasına doğru ilerlemeye başladı.
Bir eli bebeğini korumak istercesine sürekli karnında duruyordu. Giyindiği tüllü beyaz elbisesi ve tıpkı bir taç gibi ördürdüğü kumral saçlarıyla oldukça göz alıcı görünse de Sehun'un dikkatini çekmeye bu bile yetmiyordu. "Başka çarem yoktu ve sende biliyorsun ki babanın istediği bir veliahtı." Genç kadın sağ elinin tersiyle Sehun'un yanağını okşarken prens o eli çekip kölesi olan genç adama bağırdı: "Xiumin lütfen küveti sıcak su doldurur musun?" Sehun'un seslenmesi üzerine elinde bulunan kovalar ile içeri giren genç adam genç prens ve prensese selam verdikten sonra kovalarda ki suyu cam kenarında duran küvete doldurup prense döndü. "Başka bir isteğiniz var mı efendim?"
"Hayır çıkabilirsin."
Xiumin genç prens ve prensese ait odadan çıktıktan sonra Sehun üzerinde kalan son parça olan çamaşırını da çıkarıp ayak parmakları ile küvette bulunan suyun sıcaklığını ölçtükten sonra bulutlardan bile beyaz bedenini küvetin içine bırakıp başını arkaya doğru yasladı.
Yoona kendinden emin olmayan adımlarla kocasına doğru ilerlerken gelmeyen her hangi bir tepkiden memnun kalarak Sehun'un arkasına geçip çıplak omuzlarına masaj yapmaya başladı.
Sehun'un çırılçıplak bedeni karşısında dururken onu sayısız şekilde böyle görüp bir kere bile o bedene dokunamamış olmanın mutsuzluğu ile genç prense masaj yapmaya devam etti. Oysa ki onun olmayı ve karnında ki çocuğun Sehun'a ait olmasını her şeyden çok isterdi. Fakat Sehun bir türlü onunla beraber olmak istemediği için çocuğunu bir köleden edinip sonrasında cellatlardan birine onun başını vurdurmuştu.
Bu kadar cani bir insan değildi. Olamazdı da ama ne var ki kral eğer çocuğun Sehundan olmadığını bir şekilde öğrenirse bebeğini ve genç kadını hemen anında yok edebilirdi. Bu yüzden yapması gerekeni yaparak tanımadığı o adamı hamile kaldıktan sonra gözünü dahi kırpmadan öldürtmüştü.
"Bana yemek getirmelerini söyler misin Yoona?" Sehun iyice mayışmış sesiyle söylediğinde genç kadın çıplak omuzlardan ellerini çekip başını sallayarak odadan dışarı çıktı.
O sırada genç prens ise otların arasında oldukça savunmasız duran Luhan'ın güzelliğini düşünüyordu. Tek dileği ise bebeğinin ve Luhan'ın hayatta kalmasından başka bir şey değildi.
****
Sehun ve askerlerin gitmesinin ardından doğumu başlayan Luhan düşe kalka mağaraya tekrar geri dönüp hazırladığı ottan yatağa uzanarak bacaklarını araladı. Suyu ormanda çoktan gelmiş Sehun ile karşılaşmasının ardından parçalanırcasına acıyan canına rağmen doğumun tüm şiddetini unutmuştu. En nihayetinde ise mağaraya gelmiş ve tekrar o ağrının farkına vararak bebeğini kollarına alacağı dakikaların heyecanını yaşamaya başlamıştı.
Bebeği tüm duvarlarını ve tüm sınırlarını zorlayarak içinden çıkmak için sabırsızlanırken Luhan da ona destek olmak amaçlı ıkınıp elinin altında ki otları sıkıyordu. Dişlerini sıktığı için çenesinde inanılmaz bir ağrı olurken daha fazla gözyaşlarına dayanamadı.
Gözyaşları gözünden sicim gibi akarken son bir haykırışla kendini sıkıp tamamen olmasada en azından bebeğinin kafasının dışarı çıkmasını sağladı. Canı o kadar çok yanmıştı ki bir an ortadan ikiye ayrılacağını düşünerek bebeğini doğurmadan öleceğini bile aklına getirdi. Fakat dayanmalı ve bebeğini dünyaya getirerek tüm büyü güçlerini ona vermeliydi.
"Hadi bebeğim bana biraz yardımcı ol." Yanağından sızan ter ve gözyaşları artık kuruma noktasına geldiğinde son bir bağırışla bebeğini az önce tekrar sardığı çuvalın üzerine doğurabilmişti. Artık ona bağlı olmadığından dolayı nefes almasını sağlamalıydı. Nefes alamadığı için bebeğinden henüz bir ses çıkmamıştı.
Zorlukla yerinden doğrularak yerde duran taşlardan ikisini eline alarak bebeğe doğru ilerlemeye başladı. Taşın birini göbek bağının altına koyduktan sonra diğeriyle de göbek bağına vurarak onu eşinden kurtardı. Ardından çuvaldan çektiği bir iple göbek bağını sarıp bebeğini kucağına aldıktan sonra baş aşağı sallayarak nefes alması için poposuna iki küçük tokat attı.
Küçük bebeğin ciğerleri ilk nefesi ile buluştuğunda mağarada büyük bir haykırış oluşmuş dünyaya henüz yeni gelen oğlan ağlayarak tüm ormanı ve onu doğuran Luhan'ı sevinç gözyaşlarına boğmuştu.
Genç adam halen daha bunu başardığına inanamaz bir tavırla bebeğini sarıp sarmalayıp kucağına aldı. Kokusu tıpkı cennetten yeryüzüne düşmüş bir çiçeğin kokusunu andırıyordu. Oğlu o kadar güzel ve bu dünyadan olmayacak kadar imkansızdı ki. Halen daha onu doğurduğuna inanamıyordu Luhan.
Bebeğinin alnına bir öpücük kondurup onu göğsüne yaslarken gözyaşları içinde kokusunu içine çekti.
"Hoşgeldin Baekhyun. Bu acımasız dünyaya hoşgeldin bebeğim. Seni bu acımasızlığın ortasına attığım için özür dilerim. Umarım ilerde birgün beni anlarsın."
***
Yorum istiyorum ya yorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUTSAL BÜYÜ(ChanBaek)-Bitti-
FanficKrallar, Prensler, büyücü ve ejderhalar. İyilik ve kötülük. Gerçekler hiç bu kadar fantastik bir şekilde anlatılmamıştı. Çiftler: ChanBaek HunHan KaiSoo ✴ Kitap Angst değil ✴