Kösem'in yeşil gözleri, usulca etrafı izlemektedir. Cariyeler, saçlarını yapmayı bitirir ve kenara çekilirler. Hemen ardından hazırda bekleyen iki cariye, Kösem'in yüzüne hususi tüylerle serinlemesi için esinti yaparlar. Kösem'in yüzünde her şeyden memnun bir gülümseme vardır. Elini yavaşça havaya kaldırır ve "Yeterli" der. Kızlar uzaklaşırlar. Kösem, önündeki kahveden bir yudum alır ve ayaklanır. "Biraz dolaşmak istiyorum" diyerek kapıya doğru yürümeye başlar. Arkasından birçok cariye de direk ona eşlik ederler.
Kösem, artık koridorlarda sarayın sahibi olduğunu belli eden bir duruş ve endamla yürümektedir. Gözünün içine her baktığı hatuna, harem ağasına ayağını denk al dercesine bakışlar atmaya başlamıştır. Kösem'in sarayda birçok rakibi vardır... Mahfiruz, Fatma Haseki, Halime Sultan ve onların yandaşları. Uzaklarda uyuyan bir dev olsa da Safiye Sultan da hala bir nebze dahi olsa tehlike arz etmektedir. Tüm bu düşmanlarını yenmesi için - ki kaideler gereği yenmek zorundadır - elinin güçlenmesi lazımdır. Tam da bu sebepden dolayı nicedir aklını kemiren bir hadise vardır. Koridorda yürürken yine bunu düşünür. Aklına ondan önceki saltanat süren kadın sultanlar gelir. Onların yaptıklarını düşünür.. Onlar da güçlü olabilmek adına birçok şeyi gözden çıkarmamışlar mıdır ? Hayatta kalmayı istemek bir tercih midir ? Yoksa zaruret midir ?...
Kösem tüm bunları aklından geçirirken ve asaletini tüm Harem'e sergilerken Cariyeler Taşlığı'na gelir. Cariyeler Daire'sine kafasını çevirip bir göz gezdirir. Kapının hemen önünde duran taştan sehpalardaki tepsilerden kalfalar kahvaltılıkları alıp cariyelere götürmektedir. Kızlarağası Miralem Ağa, hemen bağırır; "Destuuuurrr !!! Mahpeyker Kösem Sultan !"Cariyeler, Kösem'i görünce hemen dizilip eğiliverirler. Kösem, cariyeleri süzerken arkadan biri yaklaşır... Kösem kafasını çevirip bakar. Bu, Mahfiruz'dur. Kösem epey şaşırır. "Sen ??.." der, ister istemez..
Mahfiruz tebessüm eder. "Ben yaa Kösem... Benden o kadar kolay kurtulabileceğini mi sandın ?"
"Hayır tabii ki de... Senden kurtulmak ne mümkün." İçerideki kızlar gülüşürler.
"Hayırdır Kösem Sultan ? Ne vakittir baş hasekinin önünde eğilmez oldun ? Yoksa Harem Kalfaları terbiyeni vermeden önce bir anda sultancık mı oluverdin ?" Mahfiruz, bunu söylerken cariyeleri süzer.
Kösem ilk başta sinirlenir lakin kendini tutar. "Sultancık olabilmem için senin bu sarayda olmaman gerekiyor Mahfiruz. Ayrıca işittin mi bilmiyorum... Bu Harem'in esas başı benim. Zira artık Harem'i ben yönetiyorum."
"İşittim.. İşitmez olur muyum, lakin bu yine de en büyük şehzadenin annesinin ben olduğum gerçeğini değişmez.."
Kösem, elini Mahfiruz'un omzuna dayar ve onu hafiften itekler.
"Mahfiruz..." der ona acıyan bir tavırla. "Safiye Sultan dahi bana direnemedi, bu ne cürret hatun ?..." Gözlerini, Mahfiruz'un gözlerinin içine diker. Mahfiruz ister istemez ondan korkmaya başlar. Kösem'in bakışları, bir ejderhanın bakışlarından farksızdır. "Daha fazla ayağıma takılmaya devam edersen, seni bir kuş misali ezer, köpeklere yem diye sarayın önüne atarım. Ben ki Hanlar Hanı Sultan Ahmed Han'ın Kösem'i, Dünya'nın merkezinin yöneticisi, en güçlülerin dahi yıkamadığı, güçle dans eden sultanlar sultanı, hasekiler hasekisiyim. Sen ise gelip geçici, zavallı bir cariyeden farksızsın. İstersen 100 şehzade doğur. Hünkar kime kıymet verirse, o kazanır. En azından haddini bilirsen daha uzun yaşarsın !.."
Kösem'in bakışları daha çok sertleşir ve Mahfiruz'un omzunu iyice iterek oradan uzaklaşır. Mahfiruz, cariyelerin önünde feci derecede küçük düşmüştür. Ağlamamak için kendini zor tutar. Kösem ise sarayda dolaşmaya devam ederken, düşmanlarının zindandan çıkmaya başladığını düşünür ve artık eskisinden daha temkinli olması gerektiğini hisseder. Sürekli ilerleyen zamanda, savaşın şiddeti de ilerlemekte ve artmaktadır.
Kösem bahçeye çıkar... Etraf cıvıl cıvıldır. Çimler yemyeşil, Güneş sımsıcak... Kösem'in yüzünde güller açar ve hızlı hızlı yürüyüp bu mevsimin keyfini çıkarmaya çalışır. Kösem kendi etrafında pervane gibi dönedururken arkadan Neslihan Hatun seslenir. "Sultanım yavaş olun... Bebeğinize bir şey olacak." Kösem'in karnı artık epey bir dikkat çekmeye başlamıştır.
Ahmed'in yanında, has odada bir sultan vardır... Onunla konuşmaya gelmiştir. Söze başlar Fahriye Sultan...
"Hünkar yiğenim... Her ne kadar benden büyük olsan da sen benim yiğenimsin. Harem'de gözüme takılan bir durum var... Sana bu izlenimimi anlatmak istedim."
"Nedir içinize kemiren bu vaziyet, anlatın sultanım ?"
"Elbette Kösem..."
Ahmed şaşırır... "Kösem mi ??.."
"Kösem'in gücü tehlikeli bir hal almaya başladı. Bu genç yaşında Harem'in yönetimini devraldı. Lakin görüyorum ki bu güç, onu sarhoş edecek. Genç ve toy bir sultanın eline bu denli güç vermek sizce de sakıncalı değil mi sultanım ?"
Ahmed yerleri süzerek biraz düşünür... "Sakıncası var elbette lakin benim idarem dışında vuku bulan bir durum yok. Ben her şeyin farkındayım ve ona göre davranıyorum. Şu demde Harem'i yönetebilecek tek kadın Kösem'dir. Daha iyisi ve güveniliri varsa, tavsiye edin... Halime Sultan mı ? Yoksa Mahfiruz mu ?.."
"En iyisini siz bilirsiniz sultanım... Ben yalnızca düşüncemi arz etmek istedim. Müsaadenizle, ben artık gideyim..."
"Müsaade sizindir Fahriye Sultan..."
Ahmed, bir sabah uyanır ve dışarıdan bir sürü gürültü geldiğini işitir. Hemen yatağından ayaklanır ve bulduğu ilk pencereye doğru koşar. Sesin geldiği yönü gösteren bir pencereye ulaştığında, gördüğü manzara yüzünü kaskatı eder. Saray'ın kapısının önünde yüzlerce ağa... Hepsi haykırıyor... "Sultan Ahmed !!! Padişahın yeri saray değil, seferdir !!!"
.
.
Okuduğunuz için teşekkürler. Destek olmak için oy vermeyi unutmayınız. Yorumlarınız da benim için çok kıymetli.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖSEM: Gücün Zirvesi
Fiction HistoriqueÖyle bir kadın ki... Güçlülerin güçlüsü. Kudretli sultanların en zirve basamağı. Tek bir lafıyla istediği yerine getirilebilen.. Emir bekleyen değil, bizzat emirleri veren ve imparatorluğu idare eden bir kadın. Osmanlı'nın ilk ve tek kadın padişahın...