0.0

4.7K 93 3
                                    

Derslerin ilk gününde içeri girmemle beraber, beklediğimin aksine, gözlerin bana kitlenmemesinin beni nasıl hissettirdiğini henüz kavrayamamışken kafama takmamaya karar verip yürümeye devam ettim. Aksine, kimseyle göz göze gelmemenin pozitif bir gelişme olduğunu kendime tekrarlamaya devam ettim ve ilk dersimin geçeceği sınıfa girip en ön sıradaki yerimi kaptım.

Kimseyi şaşırtmayacak bir klişe olan, bağırarak espriler yapan kalabalık bir erkek grubu içeri girince yüzümü görünür bir şekilde ekşitmemek için beklediğimden daha fazla efor sarf etmem gerekti. Sinirimi bozmamalıydım, kimseyle sorun yaşamak istemiyorum ne de olsa, ama meraklı kişiliğim bu kadar bağırıp çağıran grubun neye benzeyen çocuklardan oluşmak istediğini öğrenmekte ısrarcıydı; o yüzden baktım.

Gözlerim ister istemez en çok bağıran çocuğa kilitlendi. Elmacı kemikleri belirgin, gözleri sadece çok dikkatli bakılınca görülebilecek kadar çekik ve genel olarak esmer bir çocuktu. Yanındaki çocuklardan bir tanesi siyah saçları ve yeşil gözleriyle bir sınıf yerine Paris defilelerinde olması gerekiyor gibi duruyor, aynı zamanda benden ve sınıftaki çoğu kişiden en az beş yaş daha büyük gösteriyordu. Diğer göze çarpan çocuğun ise açık kumral, kelimelerle ifade edilemeyecek derece özgün bir saç rengi vardı.

Yeşil gözlü çocuk çekik gözlünün sırtına vurup 'Tyler' diye bağırdı; demek ki çekik gözlünün ismi Tyler. Kafamda kalabalık erkek grubunun isimlerini ve suratlarını eşleştirmeye çalışırken Tyler ve yanındaki çocuğun bana baktıklarını fark ettim. Süper, yapmamam gereken tek şeyi sınıfa girdiğim ilk beş dakika içinde yapmam akademik yılın geri kalanı hakkında bilinmesi gereken her şeyi ortaya koyuyordu! Sevimli olduğunu umduğum, ama büyük ihtimalle dışarıdan garip ve itici görünen, bir gülümsemeyi yüzüme kondurdum.

İki çocuk da suratlarındaki tek bir kası oynatmayarak bana bakmaya devam etti. Yanlarındaki kumral saçlı ise benimkinden çok daha hoş bir gülümsemeyle bana doğru yürümeye başladı. Ne yapmam gerektiği aksedemeden olduğum gibi kaldım.

"Ben Stefan."

Sadece kafamı salladım. Dışarıdan ne kadar garip göründüğüm bir kenara, yanlış bir şey söyleyip okulu yönettiğini tahmin ettiğim, ve bir dakika içinde birinin hayatını karartabilecek güce sahip olduğunu düşündüğüm erkek grubunu sinirlendirmekten oldukça fazlasıyla korkuyordum.

"Kendini tanıtmayacak mısın?"
Cümlenin yapısı itibariyle ima ettiğinin aksine oldukça sevecen ve davetkar bir ses tonuyla konuştu. An itibariyle yapabildiğim tek şey yüzümdeki şapşal gülümsemeyi biraz daha büyüterek karşımdaki çocuğun ona cevap vermediğim için beni rencide etmeyeceğini ummak oldu.

"Hadi ama, beni duyduğunu biliyorum, sadece ismini soruyorum ya!"

Sesi hala oldukça arkadaşçıl çıkıyordu, bu durum değişmeden önce bir cevap vermek en akıl karı seçenek gibi durmasa o an kalkıp giderdim.

"Caroline."

Gülümsedi, öne eğildi.

"Tanıştığıma memnun oldum."

Arkasını dönüp giderken, yine beklentilerimin aksine, arkadaşlarına benimle dalga geçtiğini ima eden hiçbir şey söylemedi veya yapmadı. Galiba uzun süredir gerçekten sadece benimle tanışmak istediği için yanıma gelen bir insanın var olabileceği düşüncesi aklımın ucundan geçme kibarlığını göstermemişti. Kendime acıma potansiyelim beni her seferinde biraz daha fazla şaşırtıyordu!

Anlık mutluluğum ve düşüncelerim telefonumun sınıfın dört duvarında zıplayarak yankılanan melodisiyle dağıldı. Ellerim bir anda bütün kabiliyetini kaybetmişçesine, aramayı reddetmek için gerekli olan tek bir tuşa basmam gerektiğinden çok daha uzun sürdü. Daha ilk ders başlamadan ikinci kere insanların dikkatini üzerime çekmeye başardım, buraya gelmeden önceki tek hedefim bunu yapmamak olsa da.

Topuklu ayakkabıların yankılanan sesi kapıya yaklaştıkça daha da yükseldi. Bunula beraber telefonumu sessize aldığımdan emin olup kalemlerimi ve öylesine, belki ihtiyaç olur diye düşünerek aldığım defterleri önüme koydum. Kafamı içeri giren öğretmenin neye benzediğini görmek için kaldırdığımda karşımda bulduğum, ve olması gerektiğinden çok daha yakında duran yeşil gözler dışında bir daha hiçbir şey görmek istemediğime karar vermem çok kısa sürdü.

"Caroline."

Dişini alt dudağına geçirerek gülümsedi. Kibarlık göstergesi olarak geri hiçbir şey yapmadım, öyle bir gülümsemeye sadece bir gülümsemeyle karşılık verilmezdi. Diğer vermek istediğim şeyler için de ortam müsait değildi; Düşüncelerimi gittikleri pis yerden döve döve geri getirme fırsatı bulamadan arkasını döndü ve beraber içeri girdiği arkadaşlarına doğru yol aldı. Bu olaydan sonra birinci ders bir yana, geriye kalan hiçbir derse tam olarak odaklanamadığımı söylemek yine de dikkatsizlik seviyemi anlatmaya yeterli olamazdı herhalde.

Dördüncü dersime girerken, sabahki gerçekdışı iki konuşma dışında, herhangi bir arkadaş edinememe şaşırmamıştım. Ne de olsa, ya yere bakarak ya da son derece nötr bir surat ifadesiyle gezmiştim bütün gün. Amacım arkadaş edinmek değil, 'yeni kız' olarak okulun ilk gününü kazasız belasız atlatmaktı. Ki hayatım boyunca sergilediğim çekingen, yalnız duruşum da bunun bir imzası niteliğindeydi.

Hayatım boyunca gerçekten arkadaşım diyebileceğim bir insanın gelip geçmiş olması da devamı...Rebekah'nın isminin aklımda belirmesi ile onu bilincimin en derinlerine, belki de bininci kez, itmem bir oldu. Bu kesinlikle yeni okulumun ilk gün ajandasında 'hakkında düşünmem gereken şeyler' başlığı altında olamaz.

Neyse ki ders zili beni geçmişimin kafamda yarattığı bataklıktan koparıp aldı.

İlk gün olduğundan hafif düşünülmüş ders programım itibariyle artık eve dönebileceğimi görmemle beraber içimdeki her tembel, çekingen hücrenin dans ettiğini, ya da etme isteklerini hissedebiliyordum. Herhangi bir hazırlık yapma gereği duymadan, kampüs çıkışına giden en kısa olduğunu düşündüğüm yolu takip etmeye başladım. O zaman, geriye kalan tek soru: bu yol gerçekten de en kısa rota ise, neden görünürde sadece ben yürüyordum?

Soruma cevap bulma girişiminde bulunamadan, kolumdan vücudumun geri kalanına bir saniyeden daha kısa bir sürede yayılan acıya herhangi bir anlam getiremeden kendimi yerde buldum. Gördüğüm son şeyin bir ışık hüzmesi olduğunu düşünmek istesem de, bilinçaltıma ittiğim ve bugün daha ilk dersimde karşıma çıkan, benimle zararsızca tanışma girişiminde bulundukları için minnet duyduğum erkek grubunun dalga geçmelerini şimdiye sakladıklarını ve bunu tehlikeli bir yoldan yapacaklarını düşünmeden edemedim.

Yine de kim bilir, ne de olsa kendime acıma potansiyelim gerçekten sonsuz...

mazoşist (klaroline) [düzenleniyor]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin