Sabah alarm sesiyle aynı anda uyandık. Günaydın faslından sonra Melis lavaboya girdi ve bende kıyafetlerimi aldım. Külotlu çorap dahil ayakkabı ,etek her şey vardı. Okul statü farkını kaldırıp herkese aynı şeyleri giydiriyordu. Bunu sevmiştim.
Çorabımı ,eteğimi giydim ve aynadan eteğin boyuna baktım. Dizimin 4 parmak yukarısındaydı. Gömleğimi ve etekle takım olan lacivert kazağımı da odanın sıcak olmasından faydalanarak yavaşça giydim. Siyah düz ,topuğumun biraz üzerisinde duran botları da aldım ve ayağıma geçirdim. Melis tuvaletten çıktı,beni görünce şaşkınlıkla gülümsedi.
‘’Gerçekten etek yakışmış ,vay be fıstık‘’ dedi ve elini sallayıp güldü. Bu şekilde kıyafetlerimle dalga geçemezlerdi değil mi? Sonuçta aynı şeyleri giyiyorduk.
‘’Teşekkür ederim’’ dedim ve gülümseyerek lavaboya girdim. Aynaya baktım ve saçlarımı salıp salmamakta kararsız kaldım. Hep örerdim çünkü çok uzundu. Geleneği bozmayarak örmeye başladım. Örgünün ucuna lacivert tokayı bir güzel doladıktan sonra saçımı sıktım. Sağ omzuma attım.Aklıma birden Melis'in telefon konuşması geldi. Dün gece üzerinde pek düşünemeden uykuya kalmıştım.Acaba benim hakkımda mı konuşmuştu? Melis'i afallatacak kadar kime benziyordum Allah aşkına?
***
Melis’le birlikte yemekhaneye indik ve birkaç poğaça alıp hızla dışarı çıktık. Küçük ama şirin bir yemekhanesi vardı. Dışarı çıktığımızda beklememize gerek kalmadan büyük beyaz servisin kenarda durduğunu gördüm.Servise binip Melis’i takip etmeye başladım.
‘’Yolumuz uzun değil. Aslında yürüyerek de gidilir ama havalar soğuk,bahar olsun yürürüz’’ dedi ve çantasından kulaklıklarını çıkardı.
‘’Yürüyeceğimiz günleri sabırsızlıkla bekliyorum o zaman’’ dedim ve öndeki meraklı kafaları gösterdim. Kibarca gülümseyip koltuğa yaslandı ve kulaklıklarını taktı. İçimdeki heyecan biraz rahat verse yolculuğun tadını çıkarabilirdim.Ama vermiyordu..
Okula geldiğimizi öğrencilerin ayaklanıp çantalarını sırtlarına takmalarından anladım. Kafamı çevirip camdan bakınca içimdeki heyecan anlık titrememe neden oldu.
Bu o resimlerde gördüğüm büyük taş yapılı binaydı. 2 tane,birbirine çok uzak olmayan bina vardı. Broşürde gördüğüme göre biri 9. ve 10.sınıflar öbürü 11. ve 12.sınıflar içindi ama yemekhaneleri ortaktı.Ne kadar da büyüktü böyle!
Derin bir nefes alarak arabadan indim. Şaşkınlığımın arasında Melis beni öptü.
‘’Ben buradan ayrılıyorum. Sakın korkma ,direk dümdüz ilerle müdürün odası var. Oraya gir zaten yeni öğrenci olduğunu anlar.O sana yardımcı olacak. Öğlen görüşürüz’’ dedi ve yürümeye başladı. Ben hala çivilendiğim yerde dururken arkasını dönüp gülümseyerek bağırdı.
‘’Arkadaş edinmeye çalış’’
Birden beynim durmuş gibi hissettim.Melis’in sözüne tepki bile verememiştim.Nereye gideceğimi unutmuştum aniden,içimdeki korku büyüyordu.Görüşüm kararıp aydınlanıyordu. Etraf kalabalıktı. Yeni insanlarla doluydu. Sanki beni yutacaklarmış gibi hissederken omzuma biri arkadan hızla çarptı. Yere düşmek üzereydim ki son anda elimle destek alarak kurtuldum. Omzum gerçekten acımıştı.Arkamı döndüm ve sinirle soludum.
‘’Ne yaptığını sanıyorsun sen be’’ diye beklenmedik bir hareketle sesimi yükselttim. Normalde sakin bir insan olduğum doğruydu ama stresliyken ne yapacağım belli olmuyordu.
Karşımda benden bir kafa uzun esmer bir çocuk ve yanında 2 tane aptal gibi sırıtan tipsiz vardı. Yüzüme baktı ve alaycı bir ifadeyle kaşını kaldırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BESNA
ChickLit"Burs" Fransızca kökenli, 4 harfli ve dilimize yakın yıllarda girmiş yabancı bir kelime. Ne kadar masum ve basit duruyor değil mi? Ama şöyle bir sorunumuz var ki, eğer bu kelimeyi basite indirger 'aman be ne varmış bir burst...