Yemyeşil bir ovada yürüyor, bir yandan da çikolatalı kek yiyordu. Saatlerce, hatta günlerce devam edebilirdi bunu yapmaya. Çünkü hayatta en sevdiği şey varsa birincisi bir sanat müzesi gezmek olurdu. Onu da çikolatalı kek takip ederdi.
Ama Lennon telefonunun zil sesiyle birlikte gözlerini açtı. Yatağından küfrederek doğruldu. Bunun nedeni havanın henüz aydınlanmamış olması mı yoksa o güzel rüyadan uyanması mı emin değildi. Belki de sadece diabet hastalığı yüzünden o kekleri yiyemediği için bu kadar sinirlenmiş olabileceğini düşündü.
Yatağının yanındaki komodinin üzerinde parıldayan saatine baktığında siniri hayrete ve endişeye dönüştü. Saat henüz sabahın 04.42'siydi. Birisi 04.42'de beni neden arasın.
"Ben Paul Lennon. Bu saatte aradığınıza göre önemli bir mevzu olmalı."
Bir süre sessizlik oldu. Karşıdakı kişi konuşmaya başladığında Lennon tok sesli bir erkekle konuştuğunu anladı.
"Evet, önemli Paul. Sadece sesini duymak istedim."
Lennon sinirlendi ve telefonu kapatmaya niyetlendiği anda karşıdaki devam etti.
"Sana birkaç sorum var. Cevap vereceğini düşünüyorum."
Lennon,"Devam edin."diye cevap verdi. Bunu söylerken öfkelendiğini belirtircesine dişlerini sıktı. Adam derin bir nefes aldı.
"Şeytanı seviyor musun Paul?"
Lennon şaşırmıştı. Kesinlikle böyle bir soru beklemiyordu. Kendisi dindar bir insan değildi ama yine de çağrıştırdığı düşünceler nedeniyle şeytan kelimesine karşı bir nefret duygusu hissediyordu.
"Hayır. Şeytanı neden seveyim?"
"Neden sevmeyesin? Bunun için bir nedenin var mı?"
Lennon düşündü ve yanıtladı.
"Bakın bu soruları neden soruyorsunuz bu saatte bilmiyorum ama saat sabahın 5'i bile olmadı. Daha sonra konuşsak olmaz mı?"
"Soruma cevap ver Paul. Neden şeytanı sevmiyorsun?"
Adamın konuşma tarzı bile Lennon'ı ürkütmeye yetecek seviyedeydi.
"Ben... Ben şeytanın varlığından bile emin değilim."
Adam gülümser gibi bir ses tonuyla devam etti.
"Ama onun hakkında oldukça çok şey biliyorsun."
Lennon kısmen ünlü bir araştırmacı ve köşe yazarıydı. İlgi alanı ise dinler,tarikatlar, semboller gibi kategorilerdi. Adam bu kadar emin konuştuğuna göre, kitaplarını okumuş sapık bir hayranı olabileceğini düşündü. Lennon yine de cevapladı.
"Evet. Çünkü benim işim bu. Eğer başka bişey yoksa..."
Adam Paul'un sözünü kesti.
"Şeytanın diğer adlarını biliyor musun Paul?"
Lennon artık adama karşı kin duyuyordu. Telefonu kapatmamak için bir neden aradı ve adamın kim olduğunu ve neden bu saatte aradığını ne denli merak ettiğinin farkına vardı. Yine adamın sorusunu yanıtsız bırakmadı.
"Evet. Eee... İblis, Satan, Diabolos, Devil, Lucifer... Fakat hemen hemen hepsi aynı kelimenin farklı dillerdeki versiyonu. Farklı bir isim olarak sayabilir miyiz bilemiyorum."
Adam kükreyerek cevapladı.
"Evet hepsi birbirinin aynısı. İftiracı, şerli, günahkar, yalancı, kötü, kötü, kötü..."
Adam duraksadı ve ardından biraz daha sakin konuşmaya başladı.
"Şeytan hep kötü müydü Paul?"
Lennon adamın ne demek istediğini anlamıştı.
"Şeytan, Adem'e secde etmediği için cennetten kovulana kadar bir melek olarak kabul edilir. En güçlü meleklerden biri."
Adam derin bir nefes aldı ve konuştu.
"Evet Lennon. İşte bu yüzden sensin."
Adam yine duraksadı. Lennon ise anlamamıştı. Ne için ben. Neyden bahsediyor bu adam. Lennon böyle düşünürken adam konuşmaya başladı.
"Peki. Sana son bir soru Paul. Onun kötü, aşağılık varlık, korkunç yaratık veya iblis olmadan önceki adını biliyor musun?"
Lennon şüphe bile duymadı. Çünkü Stanford Üniversitesi'nde bitirme ödevini Adem ve Havva üzerine yapmıştı. Küçüklüğünden beri de bu konuda kitaplar okuyordu. Haliyle bu konuda oldukça sağlam bir fikre sahipti. Nitekim cevap vermesi de uzun sürmedi.
"Tabi ki biliyorum. Ibranice desteklenmiş, kollanmış anlamına gelen isim. Azazil."
Adam biraz bekleyip öyle cevap verdi.
"Memnun oldum Paul. Yakında görüşmek dileğiyle."
Lennon cevap veremeden adam telefonu kapattı. Ne demek yakında görüşürüz. Tanrı aşkına, ben hiç memnun olmadım. Lennon iyice huzursuzlanmıştı. Gecenin bir vakti neden birisi arayıp şeytanla ilgili saçma sapan sorular sorsun ki.
Saate baktı. 04.49'u gösteriyordu. Uykusu kalmamış olmasına rağmen yatağına uzandı. Aklı tamamen o adamı düşünmek için çalışıyordu. Kim o adam? Nereden buldu telefonumu? Neden ben?
Bu düşüncelerle boğuşurken birden zil çaldı. Lennon korkudan sıçradı. 'Kim olabilir bu saatte?' diye geçirdi içinden.
Kapıya bakmaya giderken içinden küfrediyordu. Kapının deliğinden baktığında karşısında sarışın, zarif bir kadın gördü. Tanrı aşkına!
Lennon kapıyı açtı.
"Buyrun Hanımefendi?"
Kadın oldukça telaşlı görünüyordu. Nefes nefese kalmıştı.
"Siz... Paul Lennon. Siz misiniz?"
Lennon iyice şaşırmıştı. Şimdi yatağında uyumak varken nelerle uğraşıyordu.
"Evet benim. Buyrun."
"Benim adım Sandy. Sandy Clever."
Lennon kadının mavi gözlerinden süzülen telaş ve korkuyu sezmişti. Lennon da oldukça telaşlı ve huzursuzdu bu gece.
"Memnun oldum Bayan Clever. Size nasıl yardımcı olabilirim."
Kadın ise şu cevabıyla işin göründüğünden de karmaşık olduğunu Lennon'a sezdirmişti:
"Bilemiyorum Bay Lennon... Umarım yardımcı olabilirsiniz. Beni buraya Azazil gönderdi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YERALTI
Mystery / Thrillerİçindeki kötülüğü görebiliyor musun? Peki içindeki karanlık tarafı... Göremezsin insan. Sen zayıfsın.. Sen acizsin, sınırlısın. Her şeyin bir bedeli vardır. Sen de onu ödeyeceksin. Sana verilen vade doluyor. Zaman doluyor senin için. Bir kin yaklaşı...