Niye beni düşünüyormuşmuş! İnsanlığı mı tuttu bu hayvanın? Deli edecek beni ya! Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Zaten cevap verme gibi bir niyetim de yoktu. İçimden gelen ve bence en mantıksız olan şeyi yaptım. Kaçtım! Koşa koşa eve girdim ve odama çıktım. Ona da bir şey söylemedim. Düşünmesin beni, istemiyorum. Of neden içimde garip bir his var?
Yatağıma sırt üstü uzandım ve düşünmeye başladım. Düşünmeye çalıştım. Bir insan birinin hem kötülüğünü, hem iyiliğini nasıl ister? İnsan mıdır o? Neden Ege? Neden duvarlarımı yıkıp yıkıp onarmaya çalışıyorsun? Onarmaya tam başlarken, yine yıkıyorsun. Bu sefer canım daha çok yanıyor. Anlamıyorsun ki beni.
Yataktan kalkıp pencerenin önüne geldim. Tülü yavaşça araladım ve neden yaptığımı bilmeden evin önündeki yola baktım. O an son darbeydi benim için. Kafeslerim kırılmıştı da istediğim yere uçacakmışım gibiydi. Hızla montumu alıp aşağı indim. Evden çıkarken montumu üstüme geçirmeyi unutmadım. Arabanın yanına koşar adımlarla varıp camına tıkladım. Cam açılıp, Ege'nin denizlerine indiğimde, az sonra dalgalarında boğulacağımdan habersizdim. Soğuk rüzgar yüzüme tokat gibi işliyordu. Fırtına başlayacak gibiydi, kışın kasırgası tam da bize uyuyordu. Bağırmak zorundaydım.
"Neden buradasın?"
Kızgındım, ya da kırgın. Hissettiklerim tamamen olumsuzdu. Dönüt de öyle. Koca kafasını önüne döndürerek beni çileden çıkarmaya devam etmişti. Pes etmeyecektim ama. Bugün bu iş sonlanacaktı burada.
"Bilmiyorum"
Beklenmeyen bir cevap gelmişti beyefendiden. Demek bilmiyorsun gibisinden fısıldayıp arabanın kapısını sertçe açtım. Kafası nihayet bana döndüğünde ön koltuğa oturdum ve kapıyı yine sertçe kapattım. Kollarımı birleştirdim ve suçlu çocuklar gibi beklemeye başladım. O ne zaman konuşursa o zaman yaşam belirtisi gösterecektim.
Beklemeye başladım. İkimiz de öylece oturuyorduk arabada. Nefesimizin, kalbimizin atış seslerini bile duyuyordum. Onunki gayet düzenliydi. Ben nedense garip bir heyecan içinde olduğumdan, deli gibi kalbim çarpıyordu, lanet şey. Hareket etmemeye çalışıyordum çünkü çıkan her küçük ses sanki utanç vericiymiş gibi yüksek sesle çıkıyordu. Hareketsizlikten ellerim uyuşacaktı neredeyse ama pes etmek yoktu. Ve dikkatimi çeken bir şey oldu. Ege'nin kafası bana dönmüştü. Bir şey mi söyleyecekti? Ona bakmalı mıydım? Hayır Güneş! Bakma o geri zekalıya! Sürünsün işte! Of duyan da çocuğu cidden süründürdüğümü sanar.
"Ne bekliyorsun?"
Allah'ım! İşte günün sorusu. Sustum oturdum öyle, ısrar etsin bakalım.
"Güneş, böyle oturacak mısın?"
"Evet!"
Ani bir çıkış gelmişti benden, Ege'nin şaşırdığı belliydi. O kadar bağırırsam tabii.
"Niye burada beklediğini söyleyeceksen, neden burada oturduğumu söylerim"
İyi bir teklif sunmuştum bence. Koca bir oflayıştan sonra cevap gelmişti.
"Düşünmek istedim sadece"
"Evimin önünde mi?"
"Güneş, senden tek bir şey istiyorum sadece. Ben, Ege Poyraz senden bir şey istiyor."
"Sen hala uyuşturucu konusunda mısın?"
"Evet"
"Lanet konusu açılmışken, neden benimle bu konuda daha çok ilgileniyorsun Ege? Neden bunu almam seni bu kadar rahatsız ediyor? Kendimi bir kere iyi hissettim diye, neden bu kadar üstüme geliyorsun? Mutlu olmak, hayatımdaki en zor şey. Ama lanet sayesinde artık sık sık mutlu oluyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Tozu ◐
RomanceGüneş, annesi ve babasını bilinmeyen bir nedenle küçük yaşta kaybetmiş, amcasıyla yaşayan 17 yaşında zengin bir ailenin kızı. Yıllarca okula gitmemiş, tonlarca özel ders almış, yaşıtlarına göre oldukça akıllı. Peki bu kızı hiç bilmediği bir yer ola...