Bu reklamları kim yapıyor? Nasıl yapıyorlar acaba? Herhalde bir odada oturuyorlar, şöyle bir şey olsun diyorlar ya da oyun oynarken akıllarına bir şey geliyor ve onu yapıyorlar. İstedikleri ünlüyü oynatıyorlar ya da güzel bir şarkı buluyorlar, tamamdır bu iş. Zaten reklamın iyisi kötüsü de olmaz.
Olur mu?
Bir genç kızın reklamlarla olan ilişkisine tanık olun. Reklam dünyasına yakından bakın ve genç arkadaşımıza macerasında yardım edin.------------------------------------------------------------------------
"Lezzetli piliç MMM Piliç. Mmm..."
İsme bak! Sanki bunu söyleyebilmek için bu ismi koymuşlar. Bi' de bu tavuk reklamlarının neden hepsi aynı anlamıyorum. Neden bir kişi çıkıp farklı bir reklam yapmıyor? Hem neden tavuk değil de piliç?-Anneeeee! Reklamlarda neden tavuk değil de piliç diyorlar?
Annem yattığı yerden gözlerini aralıyor. Besmele çekip terliği fırlatacak gibi bir bakış atıyor.
-Nerden bileyim ben! Gömüldün yine reklamlara! Şu reklamlarla vakit geçireceğin kadar ders çalışsaydın hangi Tıp Fakültesine gideyim diye kura çekiyor olurdun. Şu üniversite sonuçları bi' açıklansın o zaman görüşcez seninle.
Açıkçası sabahtan akşama kadar bi' Çilek Kokusu bi' de reklam izlesem asla sıkılmam. Neden reklam demeyin; çocukken bi' tüp şirketinin kamyoneti vardı sokakta dolaşan, onun müziği hâlâ zihnimde döner durur. Taa o zamandan beri kendimi reklam izlerken hatırlıyorum. Nasıl diyeyim... Reklam izlemek bana garip bir mutluluk veriyor.
Anneme dönelim, ezberden laflar okur. Anneannemden duymuş gelmiş... Yine onlardan birini söylemiş ve kestirmeye kaldığı yerden devam etmişti. İnternete baktım neden piliç diyorlar diye... Meğer ağırlığından dolayıymış. Tavuk, pilicin daha ağır haliymiş. Annem baya baya tavuk oluyor yani. Bakıyorum kendime, ben de civciv oluyorum bu durumda.
Bakmışken bir de Twitter'a gireyim dedim. Serhat Gürcü diye bir adam var, biz gençlerle ilgili bilgiler paylaşıyor. Timelineda attığı bir tweeti gördüm, sonra da aklıma takıldı; bu yazdığı şeyleri nereden buluyor acaba? Mesaj atsam cevap verir mi ki...***
Kocamaaan! Bu kadar büyük bir binada olacağını beklemiyordum. Ne bileyim... tek katlı, bir spor salonu genişliğinde falandı benim aklımdaki. Eskiden postane olarak kullanılan, 190 yıllık tarihi olan bir yapıymış burası; Eski Posta Han. İlk adımımı atıyorum... Merdivenler yuvarlak; eskileri anlatan romantik filmlerdeki güzel elbiseli kadınların ve takım elbiseli adamların kol kola yürüdükleri merdivenler gibi. Heyecanlı heyecanlı çıkmaya başlıyorum.
Bir çift yeşil göz bana ışıl ışıl bakıyor. El sıkıştıktan sonra kendisini takip etmemi istiyor; sanki küçücüğüm ve babam market reyonları arasında en sevdiğim çikolatayı ararken peşindeyim. Odaya giriyoruz, girerken biriyle çarpışmak üzereyim ve duvarla aramda ince bir çizgi çiziyor, elinde bir sürü kağıtla uzaklaşıyor.
Deniz, diyor Can abi. 30'una yaklaşmış ancak içindeki afacanı susturmak istememiş ona göre. Ajansın eğlence lokomotifi.
Gözde, diyor Can abi. Ajansın gözü kulağı. Creative group head. Ne kadar havalı bir isim! Yani bir ekibin lideri. Kendisi bir Art Director, yani Sanat Yönetmeni. Merhaba demek için kalkıyor, dikkatimi hemen deniz mavisi gözleri çekiyor.
Ekin, diyor Can abi. O da Jr. Art Director imiş. Jr. demek yeni başlayan demek herhalde. Yaşı bana en yakın olanı. Keşke o boyda olsaydım dediğim bir boyu var.4. kişi ise kim mi? Dedim ya işte; Can abi. Ona zaten bol bol değineceğim. O da Group Head. Can abi yazar. Benim gibi. Deniz gibi. Kelimelerle oynuyor. Benim yapamadığım gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yazsam Reklam Olur
Teen FictionYARIŞMA BİTTİ, GERİ SAYIM BAŞLADI! 15 Mayıs'ta Özge'nin hikâyesi en yaratıcı fikir ile devam edecek, fikrin sahibi YouthWorks'te staj yapmaya hak kazanacak. Bir şimdiden yerini ayarladık. 🕺