Genç kız ne olacağından habersiz yürüyordu. Adımları emin, bir o kadar da dengesizdi. Gideceği yerde kimle, neyle karşılaşacağından habersizdi. Belki hayatının dönüm noktası, belki de sonu olacaktı. Meçhule giden bir yolda bilinmeksizin ilerliyordu.
Karşılaşmak istemediği bir silüet beliriverdi sokağın ucundan. Eli ayağına dolaşsa da, kalbi göğüs kafesini yırtarcasına zorlasa da bir şey belli etmemeye çalıştı.
Gündüzle geceyi birbirine bağlayan o saate dışarıda olmaması gerekiyordu. Yine de inat etti gidecekti. O oradaydı. Dönüm noktası. Meğerse ki o silüet sandığı bir bedene aitti. Kapşonlusunu kafasına geçirerek devam etti yoluna. Ona tanınmak istemiyordu. Mutluluğunun, mutsuzluğunun sorumlusuydu o. Tam yanından geçerken kokusu ilişiverdi burnuna. Ah..! Kendinden geçecekti. Bu... bu koku tapılasıydı. Ne yaptığının farkına vararak yoluna devam etti. Bu adam onun hayatıydı. Ne olursa olsun, kim ne derse desin düşüncelerinin peşinden gidecekti. Hayallerine adımladı kız. Belki de bir meçhule?
Biri vardı beyaz gibiydi. Bütün renkleri içinde barındırırdı ve sonra o gitti. Ruhumu da alıp siyaha karıştı.Renkler bir bir saçıldı etrafa.Koyuya boyandı gökyüzü.Gece ortaya yeni çıkıyordu fakat aslında bu gecenin ölümüydü.